M
Mistycasino
Administrator
Yönetici
Önceki gün ön izlemesiyle Frieze London ve Frieze Masters açıldı.
Çağdaş sanat dünyasının yanı sıra moda devleri ve popüler kültür konusunda güncel kalmak isteyenler de fuarları radarına almış durumda.
Bu yıl her zamanki açılışlardan biraz daha farklı olarak, haftaya 22 Ekim’de başlayacak Art Basel Paris de çok konuşuluyor.
İki büyük sanat fuarının bu kadar yakın tarihlerde düzenlenmesi, akıllara sinemada 2023 yazına damga vuran Barbie ve Oppenheimer fenomenini getiriyor.
Bu benzetmeyi bizzat Frieze CEO’su Simon Fox yapıyor.
Fox, “Koleksiyonerler için Londra’dan Paris’e uzanan bir Barbenheimer haftası” olabileceğini söylüyor.
Ancak sanat piyasasında yaşanan ciddi durgunluk ve bazı Asya galerilerinin bu yıl Frieze yerine Paris’i tercih etmesi, bu iyimser tabloya gölge düşürüyor.
Bir de tabii hangisi “Barbie”, hangisi “Oppenheimer” tartışması da var.
Moda markalarının desteği
2025 itibarıylasanat fuarlarının en belirgin özelliği, lüks moda markalarıyla olan ilişkileri.
Galerilerin kar marjları daralırken, fuarlar ayakta kalabilmek için sponsor markaların desteğine her zamankinden fazla ihtiyaç duyuyor.
Frieze London da bu konuda güçlü bir iş birliği ağı kurmuş durumda.
BMW, Tiffany’s, Prada ve Stone Island gibi markalar fuarın önemli destekçileri arasında.
Özellikle Prada’nın “Mode” üyelik kulübü bu yıl Elmgreen & Dragset’in bir yerleştirmesi etrafında şekillenen bir etkinlik alanı olarak öne çıkıyor.
Tiffany’s, “Artist-to-Artist” bölümünde, Camille Henrot ve Chris Ofili gibi isimlerin seçtiği genç sanatçıları destekliyor.
Stone Island ise “Focus” bölümüne sponsor olarak genç galerilerin katılımını finanse ediyor.
Bu iş birliklerinin ortak noktası ise net: Marka logolarını geri planda tutarak sanata alan açmak.
Özellikle Chanel ve Miu Miu’nun Art Basel Paris’teki yaklaşımı da bu çizgiyi izliyor.
Miu Miu’nun, Turner Ödüllü sanatçı Helen Marten’in “30 Blizzards” adlı performansına destek olması, Paris’in moda ve sanatı zarifçe buluşturma konusunda avantajlı olduğunu gösteriyor.
Elbette, Frieze, hâlâLondra’nın prestijli galerileri için bir vitrin.
Ancak katılım koşullarının katılığı, özellikle fiziksel galeri alanı olmayan “nomadik” galerilerin dışlanması, bazı genç galerilerin dışarıda kalmasına neden oluyor.
Frieze’in uzun vadede sürdürülebilir olması için genç ve deneysel sahnelere de alan açması gerektiği ortada.
“Barbie” ve “Oppenheimer”, birbirine zıt estetikleri ve temalarıyla aynı anda vizyona girmelerine rağmen sinemaseverleri iki filmi de izlemeye teşvik etmişti.
Sanat dünyasında ise benzer bir sinerji yaratmak daha zor. Koleksiyonerlerin, galeri yöneticilerinin ve danışmanların bütçeleri ve zamanları sınırlı.
Paris’in Grand Palais’deki prestijli mekanı, daha kolay vize süreci ve Avrupa pazarına entegrasyonu, özellikle Asya’dan gelen galeriler ve koleksiyonerler için cazibesini artırıyor.
Bu yıl Frieze London’a Asya’dan 21 galeri katılıyor.
Ancak Art Basel Paris’e gitmeyi tercih eden önemli galeriler de var.
Bu da ‘Barbenheimer’ benzetmesinin, romantik olduğu kadar stratejik gerçeklerden uzak olabileceğini gösteriyor.
Frieze London, halen güçlü markalarla yaptığı iş birlikleri ve deneyimli galerileriyle ayakta duruyor.
Ancak Paris, sadece bir alternatif değil, artık eşit, hatta yer yer üstün bir merkez olarak konumlanıyor.
Kültürel cazibesi, moda ile kurduğu doğal ilişki ve Art Basel markasının gücü de hiç şüphesiz bunda etkili.
“Barbie” ve “Oppenheimer” sinemada birlikte zirveye çıkmış olabilir. Ama çağdaş sanat dünyasında, bu ikili gösterinin sonunda kimin galip geleceğini sadece gişe değil, galeri sayıları, satış rakamları ve vizyon belirleyecek.
Çağdaş sanat dünyasının yanı sıra moda devleri ve popüler kültür konusunda güncel kalmak isteyenler de fuarları radarına almış durumda.
Bu yıl her zamanki açılışlardan biraz daha farklı olarak, haftaya 22 Ekim’de başlayacak Art Basel Paris de çok konuşuluyor.
İki büyük sanat fuarının bu kadar yakın tarihlerde düzenlenmesi, akıllara sinemada 2023 yazına damga vuran Barbie ve Oppenheimer fenomenini getiriyor.

Bu benzetmeyi bizzat Frieze CEO’su Simon Fox yapıyor.
Fox, “Koleksiyonerler için Londra’dan Paris’e uzanan bir Barbenheimer haftası” olabileceğini söylüyor.
Ancak sanat piyasasında yaşanan ciddi durgunluk ve bazı Asya galerilerinin bu yıl Frieze yerine Paris’i tercih etmesi, bu iyimser tabloya gölge düşürüyor.
Bir de tabii hangisi “Barbie”, hangisi “Oppenheimer” tartışması da var.
Moda markalarının desteği
2025 itibarıylasanat fuarlarının en belirgin özelliği, lüks moda markalarıyla olan ilişkileri.
Galerilerin kar marjları daralırken, fuarlar ayakta kalabilmek için sponsor markaların desteğine her zamankinden fazla ihtiyaç duyuyor.
Frieze London da bu konuda güçlü bir iş birliği ağı kurmuş durumda.
BMW, Tiffany’s, Prada ve Stone Island gibi markalar fuarın önemli destekçileri arasında.
Özellikle Prada’nın “Mode” üyelik kulübü bu yıl Elmgreen & Dragset’in bir yerleştirmesi etrafında şekillenen bir etkinlik alanı olarak öne çıkıyor.
Tiffany’s, “Artist-to-Artist” bölümünde, Camille Henrot ve Chris Ofili gibi isimlerin seçtiği genç sanatçıları destekliyor.
Stone Island ise “Focus” bölümüne sponsor olarak genç galerilerin katılımını finanse ediyor.
Bu iş birliklerinin ortak noktası ise net: Marka logolarını geri planda tutarak sanata alan açmak.
Özellikle Chanel ve Miu Miu’nun Art Basel Paris’teki yaklaşımı da bu çizgiyi izliyor.
Miu Miu’nun, Turner Ödüllü sanatçı Helen Marten’in “30 Blizzards” adlı performansına destek olması, Paris’in moda ve sanatı zarifçe buluşturma konusunda avantajlı olduğunu gösteriyor.
Elbette, Frieze, hâlâLondra’nın prestijli galerileri için bir vitrin.
Ancak katılım koşullarının katılığı, özellikle fiziksel galeri alanı olmayan “nomadik” galerilerin dışlanması, bazı genç galerilerin dışarıda kalmasına neden oluyor.
Frieze’in uzun vadede sürdürülebilir olması için genç ve deneysel sahnelere de alan açması gerektiği ortada.
“Barbie” ve “Oppenheimer”, birbirine zıt estetikleri ve temalarıyla aynı anda vizyona girmelerine rağmen sinemaseverleri iki filmi de izlemeye teşvik etmişti.
Sanat dünyasında ise benzer bir sinerji yaratmak daha zor. Koleksiyonerlerin, galeri yöneticilerinin ve danışmanların bütçeleri ve zamanları sınırlı.
Paris’in Grand Palais’deki prestijli mekanı, daha kolay vize süreci ve Avrupa pazarına entegrasyonu, özellikle Asya’dan gelen galeriler ve koleksiyonerler için cazibesini artırıyor.
Bu yıl Frieze London’a Asya’dan 21 galeri katılıyor.
Ancak Art Basel Paris’e gitmeyi tercih eden önemli galeriler de var.
Bu da ‘Barbenheimer’ benzetmesinin, romantik olduğu kadar stratejik gerçeklerden uzak olabileceğini gösteriyor.
Frieze London, halen güçlü markalarla yaptığı iş birlikleri ve deneyimli galerileriyle ayakta duruyor.
Ancak Paris, sadece bir alternatif değil, artık eşit, hatta yer yer üstün bir merkez olarak konumlanıyor.
Kültürel cazibesi, moda ile kurduğu doğal ilişki ve Art Basel markasının gücü de hiç şüphesiz bunda etkili.
“Barbie” ve “Oppenheimer” sinemada birlikte zirveye çıkmış olabilir. Ama çağdaş sanat dünyasında, bu ikili gösterinin sonunda kimin galip geleceğini sadece gişe değil, galeri sayıları, satış rakamları ve vizyon belirleyecek.