M
Mistycasino
Administrator
Yönetici
1986’da Ukrayna’da yaşanan Çernobil faciası, insanlığın hafızasında bir felaket simgesi olarak kaldı. Bugün hâlâ, o patlamanın geriye bıraktığı 'ölüm ayak izi' insanı ürpertiyor. Bahsettiğim şey, reaktörün alt katlarında bulunan ve devasa bir hayvanın ayağını andırdığı için 'Fil Ayağı' diye anılan o tuhaf kütle.
1986’da Ukrayna’da yaşanan Çernobil faciası, insanlığın hafızasında bir felaket simgesi olarak kaldı. Bugün hâlâ, o patlamanın geriye bıraktığı 'ölüm ayak izi' insanı ürpertiyor. Bahsettiğim şey, reaktörün alt katlarında bulunan ve devasa bir hayvanın ayağını andırdığı için 'Fil Ayağı' diye anılan o tuhaf kütle.
Koryum: Kimyasal cehennem
Kaza sonrası sekiz ay boyunca reaktörün kalbine kimse giremedi. Nihayet girildiğinde, işçiler devasa, siyaha yakın bir kütleyle karşılaştılar. İlk bakışta lavı andırıyordu. Aslında öyle de sayılırdı; ama yanardağ değil, insan eliyle yaratılmış bir yanardağ. Çelik, beton, nükleer yakıt ve kaplama malzemeleri eriyip birbirine karışmıştı. Ortaya çıkan maddeye 'koryum' deniyor. Tekrar edeyim: Bu öyle sıradan bir madde değil; tarihte yalnızca beş kez doğal olarak oluşmuş, sadece nükleer kazaların kalbinde beliren bir kimyasal cehennem.
Peki neden bu kadar ölümcül? Çünkü fil ayağının yanında sadece beş dakika geçirmek, vücudunuzu ölümcül bir doz radyasyona maruz bırakıyor. Yanında 300 saniye kalabilen bir insanın ömrü en fazla 2 gün. Bu satırları okurken bile insanın tüyleri diken diken oluyor. Düşünün; insanlık tarihte ilk kez böylesine güçlü bir şey yaratıyor, ama ona dokunmak bile intiharla eşdeğer.
'Nükleer kalıntı değil'
Bilim insanları yıllar sonra o kütleden numune almaya çalıştılar. Fakat anladılar ki, bu kitle 'nükleer yakıt kalıntısı' değil; tamamen erimiş çekirdeğin ürünü. Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şule Ergün’ün ifadesiyle, koryum aslında bir madde değil, erimiş core’un (çekirdek) ta kendisi. Yani her reaktörde farklı bileşenler içerebilir. Bir anlamda, her nükleer kazanın kendi 'parmak izi'. Çernobil’in parmak izi de işte o korkunç fil ayağı.
Burada asıl ibretlik nokta şu: Koryum hâlâ orada duruyor. Yüzlerce ton cam benzeri lav kütlesi, neredeyse çıkarılması imkânsız bir şekilde yapının içinde hapsolmuş durumda. Çevreye sızmaması için dualar ediliyor. Çünkü işin en ürkütücü kısmı, bu malzemenin zamanla çatlayıp ufalanarak yer altına ya da atmosfere karışabilme ihtimali. Uzmanların anlattığı gibi, uçucu elementler çevreye yayılabilir, ağır olanlar kütlenin içinde kalabilir. Ama olası bir sızıntının rüzgâr, yağmur ve toprak aracılığıyla kilometrelerce uzağa taşınabileceği gerçeği her zaman masada.
1986’da Ukrayna’da yaşanan Çernobil faciası, insanlığın hafızasında bir felaket simgesi olarak kaldı. Bugün hâlâ, o patlamanın geriye bıraktığı 'ölüm ayak izi' insanı ürpertiyor. Bahsettiğim şey, reaktörün alt katlarında bulunan ve devasa bir hayvanın ayağını andırdığı için 'Fil Ayağı' diye anılan o tuhaf kütle.

Koryum: Kimyasal cehennem
Kaza sonrası sekiz ay boyunca reaktörün kalbine kimse giremedi. Nihayet girildiğinde, işçiler devasa, siyaha yakın bir kütleyle karşılaştılar. İlk bakışta lavı andırıyordu. Aslında öyle de sayılırdı; ama yanardağ değil, insan eliyle yaratılmış bir yanardağ. Çelik, beton, nükleer yakıt ve kaplama malzemeleri eriyip birbirine karışmıştı. Ortaya çıkan maddeye 'koryum' deniyor. Tekrar edeyim: Bu öyle sıradan bir madde değil; tarihte yalnızca beş kez doğal olarak oluşmuş, sadece nükleer kazaların kalbinde beliren bir kimyasal cehennem.
Peki neden bu kadar ölümcül? Çünkü fil ayağının yanında sadece beş dakika geçirmek, vücudunuzu ölümcül bir doz radyasyona maruz bırakıyor. Yanında 300 saniye kalabilen bir insanın ömrü en fazla 2 gün. Bu satırları okurken bile insanın tüyleri diken diken oluyor. Düşünün; insanlık tarihte ilk kez böylesine güçlü bir şey yaratıyor, ama ona dokunmak bile intiharla eşdeğer.

'Nükleer kalıntı değil'
Bilim insanları yıllar sonra o kütleden numune almaya çalıştılar. Fakat anladılar ki, bu kitle 'nükleer yakıt kalıntısı' değil; tamamen erimiş çekirdeğin ürünü. Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şule Ergün’ün ifadesiyle, koryum aslında bir madde değil, erimiş core’un (çekirdek) ta kendisi. Yani her reaktörde farklı bileşenler içerebilir. Bir anlamda, her nükleer kazanın kendi 'parmak izi'. Çernobil’in parmak izi de işte o korkunç fil ayağı.
Burada asıl ibretlik nokta şu: Koryum hâlâ orada duruyor. Yüzlerce ton cam benzeri lav kütlesi, neredeyse çıkarılması imkânsız bir şekilde yapının içinde hapsolmuş durumda. Çevreye sızmaması için dualar ediliyor. Çünkü işin en ürkütücü kısmı, bu malzemenin zamanla çatlayıp ufalanarak yer altına ya da atmosfere karışabilme ihtimali. Uzmanların anlattığı gibi, uçucu elementler çevreye yayılabilir, ağır olanlar kütlenin içinde kalabilir. Ama olası bir sızıntının rüzgâr, yağmur ve toprak aracılığıyla kilometrelerce uzağa taşınabileceği gerçeği her zaman masada.