M
Mistycasino
Administrator
Yönetici
“Korumacılık gerçekte tüketiciyi sömürmek demektir” -Milton Friedman
Soya fasulyesinin binlerce yıllık bir tarihi vardır. İlk olarak Çinliler tarafından Mançurya’da yetiştirilmiş, hatta pirinç, buğday, arpa ve darı ile birlikte kutsal olarak kabul edilen beş mahsulden biri olarak kabul edilmiştir. Zamanla önce Japonya ve Güneydoğu Asya’ya yayılmış, 18. Yüzyılda Avrupa’ya, 19. Yüzyılda Amerika’ya ulaşmıştır. Benim bu “kutsal” baklagille aramdaki sevgi bağı çok daha yakın zaman öncesinde kurulmuştur. ABD’deki üniversite maceramın üçüncü yılında Washington D. C.’den Virginia’nın kuzeyinde bulunan Rosslyn semtine taşınmıştım. Oturduğum apartmanın hemen çaprazında Cafe Asia isimli bir uzakdoğu restoranı vardı, zannediyorum hayatımda ilk defa orada edamame yemiştim. Bahsettiğim edameme aslında soya fasulyesinin olgunlaşmamış halidir. Son yıllarda ülkemizde de epey popülerliği arttı; ancak ben halen o Cafe Asia’daki muazzam lezzeti bulamıyorum.
Amerikan çiftçisi kan ağlıyor
Konumuza gelelim, geçtiğimiz hafta bir soya fasulyesi diplomasisi yaşandı. Kısaca anlatalım: Amerikalı çiftçiler yılda yaklaşık 24 milyar dolarlık soya fasulyesi satıyorlardı. Bunun yarısından fazlası Çin’e satılıyordu ancak geçtiğimiz Mayıs ayından itibaren yüksek tarife sebebiyle Çin bu satın alımı durdurdu. Soya olmadan yaşayamacaklarına göre Çinlilerin yeni bir tedarikçiye ihtiyaçları doğdu; Arjantin’den almaya başladılar. Arjantin devlet başkanı Milei sıradışı bir karakter, bir libertaryen, göreve geldiğinden itibaren “şok program” uygulayarak ekonomiyi toparlamaya çalışıyordu. Kamu harcamalarına büyük bir neşter vurdu, Trump’ın aksine ticareti kolaylaştıracak adımlar attı, baklagillerde ihracat vergisini kaldırdı. Arjantin ABD’nin soya fasulyesindekini yerini almış oldu. Amerikan çiftçisi fasulyeden sayıldı.
Durun daha bitmedi. Vaziyet böyleyken Trump kankası Milei’yi kurtarmak için Arjantin’e 20 milyar dolarlık nakit akışı sağlanacağını açıkladı. Amerikalı çiftçiler ise haklı olarak isyan ettiler; Trump’ın çılgın ekonomi politikaları yüzünden işlerini kaybetmişlerdi, şimdi de Trump en önemli rakiplerine milyarlarca dolar para veriyordu!
Trump pek tabii ki ülkesinde yaşanan tarım krizinin sorumlusu olarak kendisini değil, Çin’i görüyor. Kasıtlı olarak soya fasulyesi almadıklarını, misilleme olarak ABD’nin de Çin’den yemeklik yağ ithal etmeyeceğini belirtti.
Evet 21. Yüzyılın ikinci çeyreğine girmek üzereyken fasulye ve yağ konuşuluyor. M.Ö. 12.000 civarında insanlık tarım devrimini gerçekleştirmiş, yerleşik hayata geçerek ticaretin temellerini atmıştır. Uluslararası ticaretin tüm dünya için yararlı olduğu ideolojilerden arındırılmış olarak kabul edilen bilimsel bir gerçektir. Ekonomi 101 dersi almış sağcısı da solcusu da bunu bilir. Ticaretin görünmeyen faydası tüketici zenginliğidir. Sonuç olarak ticareti baltalayan kararlar tüm dünya için kalitenin düşmesi, çeşitliliğin azalması, fiyatların yükselmesi anlamına gelmektedir. İşin kötüsü, küreselleşme sonucu ülkeler birbirlerine ekonomik olarak sıkı sıkıya bağımlı hale gelmişlerdir. Verimlilik esasına dayalı olarak en basit mahsulleri bile üretemez durumdadırlar. İnsanlığın binlerce yıldır ekip ürettiği en basit tarım ürünlerinden yoksun kalma ihtimali giderek artmaktadır.
Trump’ın muhalif avı devam ediyor
Ticaret savaşları bir yana dursun, Trump içeride kendisine karşı yükselen sesleri bastırmaktan geri durmuyor. Son olarak geçen Cuma eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton hakkında dava açıldı. Trump uzun süredir Bolton’un ceza alması gerektiğini ifade ediyordu. Daha önce de eski FBI Direktörü James Comey için aynı tavrı gösteren Trump, isteklerini yerine getirmeyen savcıyı görevden alarak Comey’e iddianeme hazırlatmak için başka bir savcı atamıştı. Fasulyeden sebeplerle muhaliflerini safdışı bırakma çabasına karşı Amerikan demokrasisi nasıl tepki verecek, verebilecek mi, göreceğiz.
Canım çekti şimdi bir edameme sipariş verip, hazır hala bulabiliyorken yiyeyim.
Soya fasulyesinin binlerce yıllık bir tarihi vardır. İlk olarak Çinliler tarafından Mançurya’da yetiştirilmiş, hatta pirinç, buğday, arpa ve darı ile birlikte kutsal olarak kabul edilen beş mahsulden biri olarak kabul edilmiştir. Zamanla önce Japonya ve Güneydoğu Asya’ya yayılmış, 18. Yüzyılda Avrupa’ya, 19. Yüzyılda Amerika’ya ulaşmıştır. Benim bu “kutsal” baklagille aramdaki sevgi bağı çok daha yakın zaman öncesinde kurulmuştur. ABD’deki üniversite maceramın üçüncü yılında Washington D. C.’den Virginia’nın kuzeyinde bulunan Rosslyn semtine taşınmıştım. Oturduğum apartmanın hemen çaprazında Cafe Asia isimli bir uzakdoğu restoranı vardı, zannediyorum hayatımda ilk defa orada edamame yemiştim. Bahsettiğim edameme aslında soya fasulyesinin olgunlaşmamış halidir. Son yıllarda ülkemizde de epey popülerliği arttı; ancak ben halen o Cafe Asia’daki muazzam lezzeti bulamıyorum.
Amerikan çiftçisi kan ağlıyor
Konumuza gelelim, geçtiğimiz hafta bir soya fasulyesi diplomasisi yaşandı. Kısaca anlatalım: Amerikalı çiftçiler yılda yaklaşık 24 milyar dolarlık soya fasulyesi satıyorlardı. Bunun yarısından fazlası Çin’e satılıyordu ancak geçtiğimiz Mayıs ayından itibaren yüksek tarife sebebiyle Çin bu satın alımı durdurdu. Soya olmadan yaşayamacaklarına göre Çinlilerin yeni bir tedarikçiye ihtiyaçları doğdu; Arjantin’den almaya başladılar. Arjantin devlet başkanı Milei sıradışı bir karakter, bir libertaryen, göreve geldiğinden itibaren “şok program” uygulayarak ekonomiyi toparlamaya çalışıyordu. Kamu harcamalarına büyük bir neşter vurdu, Trump’ın aksine ticareti kolaylaştıracak adımlar attı, baklagillerde ihracat vergisini kaldırdı. Arjantin ABD’nin soya fasulyesindekini yerini almış oldu. Amerikan çiftçisi fasulyeden sayıldı.
Durun daha bitmedi. Vaziyet böyleyken Trump kankası Milei’yi kurtarmak için Arjantin’e 20 milyar dolarlık nakit akışı sağlanacağını açıkladı. Amerikalı çiftçiler ise haklı olarak isyan ettiler; Trump’ın çılgın ekonomi politikaları yüzünden işlerini kaybetmişlerdi, şimdi de Trump en önemli rakiplerine milyarlarca dolar para veriyordu!
Trump pek tabii ki ülkesinde yaşanan tarım krizinin sorumlusu olarak kendisini değil, Çin’i görüyor. Kasıtlı olarak soya fasulyesi almadıklarını, misilleme olarak ABD’nin de Çin’den yemeklik yağ ithal etmeyeceğini belirtti.
Evet 21. Yüzyılın ikinci çeyreğine girmek üzereyken fasulye ve yağ konuşuluyor. M.Ö. 12.000 civarında insanlık tarım devrimini gerçekleştirmiş, yerleşik hayata geçerek ticaretin temellerini atmıştır. Uluslararası ticaretin tüm dünya için yararlı olduğu ideolojilerden arındırılmış olarak kabul edilen bilimsel bir gerçektir. Ekonomi 101 dersi almış sağcısı da solcusu da bunu bilir. Ticaretin görünmeyen faydası tüketici zenginliğidir. Sonuç olarak ticareti baltalayan kararlar tüm dünya için kalitenin düşmesi, çeşitliliğin azalması, fiyatların yükselmesi anlamına gelmektedir. İşin kötüsü, küreselleşme sonucu ülkeler birbirlerine ekonomik olarak sıkı sıkıya bağımlı hale gelmişlerdir. Verimlilik esasına dayalı olarak en basit mahsulleri bile üretemez durumdadırlar. İnsanlığın binlerce yıldır ekip ürettiği en basit tarım ürünlerinden yoksun kalma ihtimali giderek artmaktadır.
Trump’ın muhalif avı devam ediyor
Ticaret savaşları bir yana dursun, Trump içeride kendisine karşı yükselen sesleri bastırmaktan geri durmuyor. Son olarak geçen Cuma eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton hakkında dava açıldı. Trump uzun süredir Bolton’un ceza alması gerektiğini ifade ediyordu. Daha önce de eski FBI Direktörü James Comey için aynı tavrı gösteren Trump, isteklerini yerine getirmeyen savcıyı görevden alarak Comey’e iddianeme hazırlatmak için başka bir savcı atamıştı. Fasulyeden sebeplerle muhaliflerini safdışı bırakma çabasına karşı Amerikan demokrasisi nasıl tepki verecek, verebilecek mi, göreceğiz.
Canım çekti şimdi bir edameme sipariş verip, hazır hala bulabiliyorken yiyeyim.