M 
		
				
			
		Mistycasino
Administrator
Yönetici
		 
	HİLAL ÖZTÜRK - HABER MERKEZİ - Dünyanın gündemini belirleyen Nadir Toprak Elementleri (NTE), Türkiye için de büyük önem taşıyor. Çünkü Türkiye de bu konuda dünyada etkin ülkelerden biri olacak NTE varlığına sahip. İTÜ Maden Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kumral, Milliyet’e NTE ile ilgili tüm merak edilenleri anlattı.
“Türkiye, elektrikli araçlardan rüzgâr türbinlerine ve ileri savunma sistemlerine kadar modern dünyanın temelini oluşturan nadir toprak elementleri açısından umut verici rezervlere sahip bir ülke” diyen Prof. Dr. Mustafa Kumral şu bilgileri paylaştı:
■ Nadir toprak hikâyesi sadece jeoloji veya ekonomiyle açıklanamaz. Bu mesele, aynı zamanda küresel güç dengesi, teknolojik egemenlik ve ülkelerin giderek çok kutuplu hale gelen dünyada kendilerine nasıl bir rol biçtikleriyle ilgilidir.
■ Türkiye için asıl zorluk, yalnızca maden çıkarmak değil, bu kaynakları bilgi, teknoloji, sanayi ve diplomasiyle birleştirebilmektir.
■ NTE, modern yaşamın görünmeyen altyapısını oluşturur. Akıllı telefonlardan uydulara kadar her şey bu 17 kritik elemente dayanır. Bu elementlerin küresel erişimi son derece sınırlıdır: Çin, rafinaj kapasitesinin yüzde 90’ını elindetutmaktadır.
■ Enerji dönüşümü hızlandıkça, diğer ülkeler güvenli tedarik zincirleri oluşturmak için yarışa girmiştir. Maden potansiyeli yüksek olan ve teknolojik egemenliğe odaklanan Türkiye de bu yarışın önemli aktörlerinden biri olmaya hazırlanıyor.
‘Esas mesela mıknatıs’
■ Bu yarış yalnızca kaynaklara sahip olmakla ilgili değildir. Esas mesele mıknatıslardır. Nadir toprak metallerinden yapılan kalıcı mıknatıslar, yeşil dönüşümün motorudur. Elektrikli araç motorlarını hafifletir, türbinleri daha verimli hale getirir, hassas silah sistemlerini güçlendirir.
■ Mıknatıs üretiminde kullanılan dört element; neodimyum (Nd), praseodimyum (Pr), disprosyum (Dy) ve terbiyum (Tb). Toplam hacmin küçük bir kısmını oluştursa da küresel NTE ticaret değerinin yüzde 90’ından fazlasını temsil eder. Bu yüzyılda güç, sadece rezerv büyüklüğünden değil, bu elementleri işleyip sanayiye entegre edebilme kapasitesinden doğacaktır.
Jeolojik bir armağan
■ Türkiye’nin nadir toprak rezervleri, hem jeolojik armağan, hem endüstriyel bir sınav niteliğinde. Bu kaynakları yüksek katma değerli ürünlere dönüştürmek, uçtan uca bir ekosistemden geçer.
■ Eskişehir Kızılcaören’deki laboratuvar ölçekli çalışmalar, seryum, lantan ve Nd/Pr çiftinde yüzde 99’un üzerinde saflık seviyelerine ulaşmıştır.
■ Eti Maden’in pilot rafinasyon tesisi kurma girişimi, Türkiye’nin keşiften üretime geçtiğinin göstergesi.
■ 2018’de hükümet, TENMAK bünyesinde Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü’nü (NATEN) kurarak politika, teknoloji ve araştırma faaliyetlerini bir araya getirmiştir.
■ MTA, MUNTEAM ve üniversitelerle birlikte NATEN, Türkiye’nin NTE stratejisinin merkezinde yer alır. Ulusal planlama belgeleri artık güvenli tedarik zincirleri ve yerli üretim hedeflerini önceliklendirmektedir.”
 
	Değeri en yüksek 4 nadir element
Ekonomik değeri yüksek nadir toprak elementlerinin sınırlı olduğunu anlatan ve bunları neodimyum, praseodimyum, disprosyum ve terbiyum şeklinde sıralayan Prof. Dr. Kumral şunları söyledi:
“ ■ Lantan ve seryum gibi diğer elementler daha düşük marjlı yan ürünlerdir.
■ Özellikle rüzgâr türbinlerinde ve savunma sanayiinde kullanılan yüksek sıcaklık mıknatıslarında Dy ve Tb talebinin önümüzdeki on yılda arzı aşması beklenmektedir. Bu durumda yüksek saflıkta mıknatıs oksitleri üretebilen ülkeler jeopolitik avantaj elde edecektir. Eğer gelecekte arz fazlası oluşursa Türkiye’nin gücü esnekliğinde yatacaktır. Doğu ile Batı arasında denge sağlayabilen bir üretici olarak ekonomik ve diplomatik etkisini artırabilir.
■ Madencilik ve zenginleştirme maliyetleri uygun lojistikle rekabetçi seviyededir. Ancak rafinasyon sermaye yoğun ve çevre açısından maliyetlidir. Mıknatıs ve alaşım üretimi ise en yüksek katma değeri sağlar ancak istikrarlı yerli talep gerektirir. Türkiye, nadir toprak elementlerini bir hammadde değil, sanayi politikası unsuru olarak ele almalıdır. Mıknatıs üretimini yerli elektrikli araç, rüzgâr enerjisi ve savunma sanayiine entegre etmelidir.”
‘Yerli mülkiyet korunmalı’
Çin’in madencilikten rafinasyona, mıknatıs üretiminden tedarik zincirine kadar NTE zincirinin neredeyse tamamına hakim olduğunu anlatan Prof. Dr. Kumral Çin dışında endüstriyel ölçekte çalışan tesis sayısının sınırlı olduğunu belirtti. Kumral şu bilgileri paylaştı:
“ ■ Batı ülkeleri kamu - özel ortaklıklarıyla bu kapasiteyi yeniden inşa etmeye çalışmaktadır.
■ Türkiye’de ise teknik temel hızla olgunlaşmaktadır. Kızılcaören’deki laboratuvar ayrıştırmaları, MTA ve Eti Maden’in pilot projeleri, üniversitelerdeki hidro-maden ve alaşım araştırmaları sağlam bir başlangıç noktası sunmaktadır.
■ NATEN bu yapıyı koordine ederek araştırma ile sanayi arasında köprü kurmaktadır. Yine de solvent ekstraksiyonu, atık yönetimi ve radyonüklid denetimi gibi karmaşık süreçlerde hedefli uluslararası iş birliklerine ihtiyaç vardır.
Hangi model?
■ En başarılı küresel model, yerli mülkiyetin korunup yabancı süreç bilgisinin kontrollü şekilde transfer edilmesidir. NTE teknolojileri pazarla değil, ittifaklarla yayılır. Türkiye’nin Batı ve Asya ile dengeli ilişkiler yürütmesi, onu doğal bir köprü konumuna getirmektedir. Bu konumun sürdürülebilir olması, güçlü çevre yönetimi ve şeffaf ihracat politikalarına bağlıdır.”
‘Türkiye bağlantı kurucu olabilir’
Küresel nadir toprak yarışının, yalnızca pazar payı üzerine değil, aynı zamanda dayanıklılık, etki ve özerklik üzerine kurulu olduğunu anlatan Kumral şöyle devam etti:
“ ■ Türkiye bu yeni denklemde izleyici değil, bağlantı kurucu bir ülke olabilir. Madenden mıknatısa uzanan tam zinciri kurarak, ekonomisini yüksek teknoloji üretimle güçlendirirken, diplomasi alanında da bloklar arasında dengeleyici bir rol oynayabilir.
■ Kritik ham maddelerin artık stratejik koz haline geldiği bu dönemde, Türkiye’nin hem Doğu hem Batı ile kurduğu güvene dayalı ilişkiler, onu tedarik güvenliği ve adil ticaretin anahtar aktörlerinden biri haline getirebilir. Başarı tek bir ilkeye bağlı olacaktır: Nadir toprak elementlerini bir hammadde değil, egemenliğin temeli olarak görmek.”
