M
Mistycasino
Administrator
Yönetici
Öğrencim derste anlatıyor, söylediği şeylerden o kadar emin konuşuyor ki, sormadan edemiyorum, “Bunları hangi kaynaktan okudun?” “Sosyal medyadan” diyor.
Her dersin başında, geçen hafta en dikkatlerini çeken konu neyse onu getirmelerini istiyorum, bir sınırlama yapmıyorum. Algılarını kendileri dışındaki dünyaya açma yöntemlerimden biri bu. Performansları iyi. Çalışkanlar. Söz alıyorlar. Tartışmaya katılıyorlar. Bir hoca, daha ne isteyebilir ki? Ve fakat haber, konu, dikkat referansları sosyal medya. Bu sorunu aşmak, hocalar için hayli zor.
Geçen hafta. Yazımın başındaki öğrencimin sosyal medyadan ders gündemine taşıdığı konunun eksik kalan yanlarını anlatıyorum. “Kızacağınızı tahmin ettim” diyor. Halbuki kızmıyorum, aksine, tartışmaya açtıkları konuların doğru olması gerekmiyor. Sorun, kaynağın sosyal medya olması, daha büyük sorun ise sosyal medya içeriğinin gerçek olduğunun sanılması.
Oysa onlar da biliyor, sosyal medyanın gerçeği, gerçeklikten uzaklaştırmaktan beslenen bir ortam olduğunu. Kurgunun gerçeği yamulttuğunu biliyorlar ancak, içine doğdukları dijitale bağımlılığın sunduğu konforu cazip buluyorlar. Gençlerimizin dijitalle ilişkisini, üniversite çağına gelmeden çözmenin yollarını bulmalıydık.
Konuyu neden açtığıma gelince. Kapıda Venezuela - ABD savaşı var, daha Gazze soykırımı, Ukrayna Savaşı bitmeden hem de.
2025 Nobel Barış Ödülü, Venezuelalı muhalif, kadın siyasetçiye verildiğinde, ülkemizdeki sosyal medya solcuları zafer paylaşımları yaptılar. Nedenleri çok basit ve maalesef bir o kadar da yüzeyseldi, Machado’nun muhalif olması onlar için yeterliydi. Birini muhalif olduğu için desteklemekte sorun yok. Sorun, muhalif olmakla sol arasında doğrudan ilişki kurmak. “Otoriter rejime karşı yürüttüğü mücadelesi nedeniyle” kutladıkları Machado’nun, ABD politikaları savunucusu, emperyalizm destekçisi olduğunu atlıyorlar. Dahası, “iktidardaki otoriter” etiketi yapıştırdıkları Maduro’nun, belediye otobüsü şoförlüğünden gelen, ülkesinin tam bağımsızlığı için mücadele ettiği için ambargolarla ekonomisi çökertilen bir devlet başkanı olduğundan habersizler. Sosyal medya patronlarının menşei ile içeriğin ilişkisini kurmadan, bilgiyi oradan transfer ediyorlar. Ülkemdeki sol partilerin önemli kısmı, kısa süre öncesine kadar partilerini fikir kulüpleri gibi konumluyorlardı, şimdi o işlevlerinden bile yoksunlar.
Bugün, savaş tehdidi altındaki Maduro’nun, kendisini en yakın bulduğu ülkenin Türkiye olması, “sol”, “sağ” arasındaki çizgilerin erimesi, “entelektüel eksiğimiz” ve “sosyal medya siyaseti” gibi kavramlar üzerine düşünmek zorundayız.
İdeolojik sınırların eridiği hatta yok olduğu, kategorik bakış açılarının çöktüğü, bilgi sorunlu sosyal medyanın “bilenler” tarafından maniple edildiği, gerçek, sanal ve algı arasındaki ilişkilerin giriftleştiği bir siyasal gerçeklik yaşanıyor. O gerçekliği açıklayabilecek aydın kitlesine, entelektüel tartışmalara her zamankinden çok ihtiyacımız var.
Kahve sohbeti
Bir, ABD’nin ambargoları sonrasında “Klozet yasağı ekonomimizi sarsabilir” dalga geçme noktasına nasıl geldiği hakkında Putin’le,
İki, KKTC seçimlerinin sonucunun “halkın federasyon istediği” şeklinde analiz edilmesinin yanlışlığı üzerine Tufan Erhürman ile,
Üç, 16 yaş altına sosyal medya sınırlamalarında Avustralya’nın attığı adımların ardından İtalya, İspanya, ABD, Güney Kore gibi ülkelerin düzenlemeleri hakkında BTK Başkanı Karagözoğlu’yla,
Dört, Louvre’daki hırsızlık komedisiyle ilgili olarak istifa eden müze müdürü hanımefendiyle,
Kahve sohbeti güzel olurdu.
AKLIMDA KALAN
Yetenekli sporcu mezarlığı: Şampiyonlar Ligi maçında Galatasaray’ın futbolcusu Barış Alper’in taraftarlarca ıslıklanması üzerine düşünmeliyiz. 7 Eylül’de bu köşede, Barış’ın transferi konusunun yanlış yönetildiğini yazmıştım. Ülkemizin en yetenekli futbolcularından birinin, üstelik oynadığı takımın taraftarlarınca yıpratılması üzücü. Yanlış zamanda, sürecin yanlış yönetilmesiyle, büyük emeklerle elde edilen başarının zarar görmesinden menajer sorumlu. Türkiye’de sporcu- menajer ilişkisi, kısa dönem kârına odaklandığı ve “sporcu markası” bilinci gelişmediği için, ülkem, yetenekli sporcular mezarlığına dönüyor. Yazık.
Her dersin başında, geçen hafta en dikkatlerini çeken konu neyse onu getirmelerini istiyorum, bir sınırlama yapmıyorum. Algılarını kendileri dışındaki dünyaya açma yöntemlerimden biri bu. Performansları iyi. Çalışkanlar. Söz alıyorlar. Tartışmaya katılıyorlar. Bir hoca, daha ne isteyebilir ki? Ve fakat haber, konu, dikkat referansları sosyal medya. Bu sorunu aşmak, hocalar için hayli zor.
Geçen hafta. Yazımın başındaki öğrencimin sosyal medyadan ders gündemine taşıdığı konunun eksik kalan yanlarını anlatıyorum. “Kızacağınızı tahmin ettim” diyor. Halbuki kızmıyorum, aksine, tartışmaya açtıkları konuların doğru olması gerekmiyor. Sorun, kaynağın sosyal medya olması, daha büyük sorun ise sosyal medya içeriğinin gerçek olduğunun sanılması.
Oysa onlar da biliyor, sosyal medyanın gerçeği, gerçeklikten uzaklaştırmaktan beslenen bir ortam olduğunu. Kurgunun gerçeği yamulttuğunu biliyorlar ancak, içine doğdukları dijitale bağımlılığın sunduğu konforu cazip buluyorlar. Gençlerimizin dijitalle ilişkisini, üniversite çağına gelmeden çözmenin yollarını bulmalıydık.
Konuyu neden açtığıma gelince. Kapıda Venezuela - ABD savaşı var, daha Gazze soykırımı, Ukrayna Savaşı bitmeden hem de.
2025 Nobel Barış Ödülü, Venezuelalı muhalif, kadın siyasetçiye verildiğinde, ülkemizdeki sosyal medya solcuları zafer paylaşımları yaptılar. Nedenleri çok basit ve maalesef bir o kadar da yüzeyseldi, Machado’nun muhalif olması onlar için yeterliydi. Birini muhalif olduğu için desteklemekte sorun yok. Sorun, muhalif olmakla sol arasında doğrudan ilişki kurmak. “Otoriter rejime karşı yürüttüğü mücadelesi nedeniyle” kutladıkları Machado’nun, ABD politikaları savunucusu, emperyalizm destekçisi olduğunu atlıyorlar. Dahası, “iktidardaki otoriter” etiketi yapıştırdıkları Maduro’nun, belediye otobüsü şoförlüğünden gelen, ülkesinin tam bağımsızlığı için mücadele ettiği için ambargolarla ekonomisi çökertilen bir devlet başkanı olduğundan habersizler. Sosyal medya patronlarının menşei ile içeriğin ilişkisini kurmadan, bilgiyi oradan transfer ediyorlar. Ülkemdeki sol partilerin önemli kısmı, kısa süre öncesine kadar partilerini fikir kulüpleri gibi konumluyorlardı, şimdi o işlevlerinden bile yoksunlar.
Bugün, savaş tehdidi altındaki Maduro’nun, kendisini en yakın bulduğu ülkenin Türkiye olması, “sol”, “sağ” arasındaki çizgilerin erimesi, “entelektüel eksiğimiz” ve “sosyal medya siyaseti” gibi kavramlar üzerine düşünmek zorundayız.
İdeolojik sınırların eridiği hatta yok olduğu, kategorik bakış açılarının çöktüğü, bilgi sorunlu sosyal medyanın “bilenler” tarafından maniple edildiği, gerçek, sanal ve algı arasındaki ilişkilerin giriftleştiği bir siyasal gerçeklik yaşanıyor. O gerçekliği açıklayabilecek aydın kitlesine, entelektüel tartışmalara her zamankinden çok ihtiyacımız var.
Kahve sohbeti
Bir, ABD’nin ambargoları sonrasında “Klozet yasağı ekonomimizi sarsabilir” dalga geçme noktasına nasıl geldiği hakkında Putin’le,
İki, KKTC seçimlerinin sonucunun “halkın federasyon istediği” şeklinde analiz edilmesinin yanlışlığı üzerine Tufan Erhürman ile,
Üç, 16 yaş altına sosyal medya sınırlamalarında Avustralya’nın attığı adımların ardından İtalya, İspanya, ABD, Güney Kore gibi ülkelerin düzenlemeleri hakkında BTK Başkanı Karagözoğlu’yla,
Dört, Louvre’daki hırsızlık komedisiyle ilgili olarak istifa eden müze müdürü hanımefendiyle,
Kahve sohbeti güzel olurdu.
AKLIMDA KALAN
Yetenekli sporcu mezarlığı: Şampiyonlar Ligi maçında Galatasaray’ın futbolcusu Barış Alper’in taraftarlarca ıslıklanması üzerine düşünmeliyiz. 7 Eylül’de bu köşede, Barış’ın transferi konusunun yanlış yönetildiğini yazmıştım. Ülkemizin en yetenekli futbolcularından birinin, üstelik oynadığı takımın taraftarlarınca yıpratılması üzücü. Yanlış zamanda, sürecin yanlış yönetilmesiyle, büyük emeklerle elde edilen başarının zarar görmesinden menajer sorumlu. Türkiye’de sporcu- menajer ilişkisi, kısa dönem kârına odaklandığı ve “sporcu markası” bilinci gelişmediği için, ülkem, yetenekli sporcular mezarlığına dönüyor. Yazık.