M
Mistycasino
Administrator
Yönetici

Bir arama motoruna Karpaz-Altınkum sahili yazın lütfen, Doğu Akdeniz’in en güzel plajlarından biri çıkacak karşınıza.

Her hafta gidenler dahil sorun, bilen, gören insan çok az çıkacak.
“Şeftali Kebap” üzerinden Kıbrıs mutfağı anlatanları görürseniz, susturun hemen. Şeftali Kebap’ın anavatanı Kıbrıs değil Karaman’dır.
Bir “Napan” meselesi var değil mi?
Soru eki olmayan lehçeyi tek bir kelimeye indirmek hem ayıp, hem de köksüz bir davranış.
Bu lehçe Toroslar’da yaşayan bazı Yörük gruplarınca da kullanılır.
Fakat sadece napan diyerek o şiveyi konuşmazsınız, s ile başlayan kelimelerin başına I eklemeyi bilmek gerekir mesela. Maç sonuçlarının kazanmak ya da yenmek değil dövmek diye söylendiğini de bilmek gerekir. Arabanın kornası olmaz, boru denir ona Kuzey Kıbrıs’ta.

Kelimelerin önemi adına yazmadım bunları, sadece gitsek de Kuzey Kıbrıs’ı aslında bilmediğimizi anlatmak için yazdım.
Bazen Türklüklerini unutmuşlar sözünü duyarım, 1990’ların başına kadar ağırlık ölçütü olarak Osmanlı’dan gelen okka ve dirhemi kullandı Kuzey Kıbrıs. Biz ABD tarzı kahveler içerken onlar Türk kahvesine hiç ihanet etmediler....
Gidip de bilmediğimiz, öğrenme zahmetine hiç katlanmadığımız yer orası.
★★★
Kıbrıs, Türkiye’de sadece Televole ve magazin kısmıyla reyting yaptı.
Birleşmiş Milletler görüşmeler, mülkiyet sorunu, siyasi eşitlik falan hiç reyting yapmadı.
Kendi hikayemden bir örnekle anlatayım bu durumu:
27 Mart 2004’ü 28 Mart’a bağlayan gece İsviçre’de devam eden Annan Planı müzakerelerinde ana taslak plan 3 gazeteciye sızdırıldı.
O üç gazeteciden birisi ve tek Türk gazeteci bendim.
Karla kaplı çam ormanlarının arasında, karşısındaki göle tepeden bakacak şekilde konumlanmış Furigen Hotel’in küçücük odalarından birisinde, elimde telefon Haber Koordinatörü olduğum kanalın ana kumandasıyla konuşuyordum. Ben flaş haber girelim istiyordum, kanal yönetimi önce banttan devam eden Hülya Avşar Show’un bitmesi gerektiğini söylüyordu. El mecbur bekledim, gece 02:00’ye doğru verebildim haberi.
28 Mart’ta Türkiye’de yerel seçimler yapıldı. Gündem yoğun olunca taslağın en önemli 3 başlığını yazıp geçtim İstanbul’a. Yarım saat sonra mevkidaşımdan telefon geldi, “Derogasyon paragrafını atsak sorun olur mu?” diye soruyordu. Diplomatların tek virgülün yeri için ettiği pazarlıklar geldi aklıma, atın dedim, hepsini atabilirsiniz.
Annan Planı’ndaki kazanımları anlatan bir yazıyla, Kuzey Kıbrıs’ta ucuz içki ve elektonik sigara satılan yerleri anlatan iki yazının okuma oranı 1’e 100 olur.
Gali Fikirler Demeti’ni anlatan bir yazının okunma oranı, ikramı bol, makineleri çok kazandıran casinoları anlatan bir yazının yanında hiç kalır.
İnsanlar siyasetle ilgilenmek zorunda değiller elbette ama bir gerçeği de unutmamak lazım:
Türkiye, 1974’te Kıbrıs’a uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanarak ve Sampson Darbesi, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanacağı bir Enosis’e yol açmasın diye çıktı. Ana fikrimiz Doğu Akdeniz’de çepeçevre sarılmanın önüne geçmekti, bugün de benzer bir riskle karşı karşıyayız.
Bugün yapılacak seçimlere dair okuduklarınız aslında bu riskin sonucudur.
★★★
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Gazze konusundaki utanmaz tavrını biliyoruz hepimiz.
Peki aynı Güvenlik Konseyi’nin 1964’te aldığı ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rumların temsil ettiğine dair karardan haberimiz var mı?
Hikaye uzun ama anlatayım, 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu, Rumlar 1963’te Türklerin yetkisi çok diye Anayasa değişikliği yapmak istediler.
Türk tarafı bunu kabul etmedi, devlet organlarından çekildi ve BM Güvenlik Konseyi soğuk savaş psikolojisiyle Rumlar’ı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temsilcisi olarak kabul etti. Kurucu Anlaşma gereği Kıbrıs, bağımsız ve bağlantısız olması gereken bir yer ama önce AB üyesi oldular şimdi NATO üyeliği peşinde koşuyorlar.
Yine kurucu anlaşmalara göre Rum tarafının başındaki partisiz lider, ülke topraklarında Fransızlara ya da ABD’lilere askeri üs için toprak tahsis edemez.
Haklılıklarımızın büyük kısmını 1995’te Gümrük Birliği yürürlüğe girsin diye es geçmiştik. Kıbrıs Barış Harekatı’nı ve Cenevre müzakerelerini saat saat defalarca yazmış birisiyim, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kahramanlıklarıyla övünmek elbette hakkımız ama Rum tarafındaki silahlanmayı, İsrail’in Türkiye’yi Kıbrıs ile yıpratma çabalarını görmezden mi geleceğiz?
Kıbrıs’ın bize yakın ama uzak hali sadece bugün değil geçmişte de büyük sorunlara yol açmıştı.
Katoliklerin kiliselerini kapatıp, din adamlarını sürdüğü Ortodoks Kilise’yi yeniden açan Osmanlı oldu. Kiliseye sağlanan vergi avantajları ve siyasi yetkiler öyle bir hale geldi ki, Ada’ya çıkan ilk İngiliz Vali anılarında, “Kırbacı elinde tutan Osmanlı paşasıydı ama nereye vuracağını Başpikopos söylüyordu” diye yazdı.
Faşizm ve katil yuvası Rum Ortodoks Kilisesi, halen Türkleri denize dökme hayalleri kuruyor, din adamlarına askeri eğitim aldırıyor.
Kıbrıs’ın geleceğine tarihe bakarak bakmamız gereken zaman geldi de geçiyor bile.
★★★
Kıbrıs’ta Türk mücadelesini başlatan Dr. Fazıl Küçük’ten kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’a ve sonrasına kadar bakmamız gereken çok şey var.
Bugün Kuzey’de Kıbrıslılığı bir milliyet zanneden insanlar ortaya çıktı, siyaset bilime nasıl meydan okur?
Yaptıklarımızı anlatmayı severiz, yapmadıklarımızı da konuşmamız gerekir artık.
Rumlar ve dünya Kıbrıs konusunda halen soğuk savaş dönemi siyasetini devam ettiriyorlar, bu alandaki haklılığımızı, Kuzey Kıbrıs’ın sokaklarına da anlatabilmenin yolunu bulmalıyız mutlaka.
Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ı hem askeri hem de ekonomik olarak Gazze olmaktan kurtaran ülkedir.
Bunu bilerek davranmak ve seçimlerde tartışılanın Türkiye olmayacağı bir pozisyonu yaratmak zorundayız.