M
Mistycasino
Administrator
Yönetici
Hani bir şarkı var “Bahar görmeden yaz geldi geçti” diye. Tam da bugünkü gençlerimizin ruh halini anlatıyor.
Gençliklerini yaşayamadan orta yaş hatta yaşlılar arasında görmeye başladılar kendilerini. Onları öylesine hırpaladık ve öylesine çaresiz bıraktık ki 20’li, 30’lu yaşlarda 60’lı, 70’li yaşların yorgunluğu içerisindeler…
Hayatlarını sınavlar üzerine kurguladık.
En zor olan sınavlardı, onları başarıyla geçince her şeyin yoluna gireceğini sandık. Tam tersi oldu.
Yorulan sadece onlar mıydı?
Kesinlikle hayır.
Başta anne babalar olmak üzere diğer aile fertleri de onlarla birlikte bu çarkın içerisinde ayakta kalmaya çalıştık. Bu yüzden de hep birlikte yorgunluğumuzu bile ifade edemeyecek kadar çok yorulduk.
İşsizlik, siyasi didişmeler, ekonomik sıkıntılar, felaketler, yargı, trafik, sağlık, belirsizlikler, gelecek endişesi ve kapıya dayanan kar, kış!
Üzerimizdeki bu baskılardan kurtulmamız gerekiyor. Hem de acilen!
Pek çoğunuzun ilk tepkisi “Haklı olmaya haklısın da, peki ama bu nasıl gerçekleşecek?” şeklinde olacak ve devamında sorular peş peşe gelecektir:
* Bugüne kadar her şeyi düşündük de ne oldu?
* Bizi ciddiye alan mı var?
* Yormak istemeyen, daha çok yorar mı?
* Bizi yoranlar, sadece bizi değil kendilerini de yorduklarının farkındalar mı?
* Yormak en kolayı, biraz da yormadan mutlu etmeyi öğrenseler iyi olmaz mı?
* Felaketlerin biri bitiyor, diğeri başlıyor, sorunların daha biri çözülmeden yenisi ekleniyor, buna can mı dayanır?
* Eziyet çektirmeyi meziyet sanıyoruz ama bunun bile farkında değiliz.
* Bizi asıl yoran yaşadıklarımız değil, söyledikleri!
*Yoğun yağmur yağışı günler öncesinden belliyken hâlâ “Ani yağmur ve kar yağışı yağışı hayatı altüst etti, felakete dönüştü” diye mazeret üretmek, insanı yormaz da ne yapar?.. Daha yüzlerce yakınma sıralayabiliriz ve hiçbirine de abartıyorsunuz ya da kesinlikle böylesi bir durum söz konusu değil diyemeyiz.
Yorgunluğumuzu bile dile getiremeyecek kadar yorgun, bezgin, boşvermiş bir noktaya geldiysek, bunun kabahatlisi gençler mi, onları ve halkımızı bu noktaya getirenler ve onların yarattıkları koşullar mı yoksa birbirimizi ve özellikle de gençlerimizi yorma konusunda adeta uzmanlaşan hepimiz miyiz?
Tüm samimiyetimizle bir özeleştiri yapalım!
İçimizde öyle ya da böyle, az ya da çok bu çarka su taşımayanımız var mı?..
Heyecan fırtınası şart!
Yeni bir umut ve heyecan fırtınası gerekiyor.
Bu sinerjiyi de başkalarından bekleme yerine elbirliği ile hep birlikte yaratmamız gerekiyor. Bu konuda elbette devlete, kurumlara, sivil toplum örgütlerine, medyaya, akıl önderlerine ve en önemlisi de üniversitelere çok önemli görevler düşüyor.
Peki ya onlar da aynı yorgunluk içerisindeyse?
İşte bu yüzden pozitif yönde atılacak her adım zincirleme olarak tüm ülkeyi etkisi altına alabilir. Önemli olan bu adımı başkalarından bekleme yerine ya da kurtarıcıyı uzaklarda arama yerine bizzat kendimizin bu işe soyunması en doğru olan değil mi? Bu konuda atalarımızın çok güzel bir sözü var:
Herkes kapısının önünü temiz tutarsa, mahalle temiz olur!
Yani her birimiz kendimizi kurtarır ya da kurtarma konusunda çaba gösterirsek bir şekilde bu ataletten, bezginlikten, tükenmişlik duygusundan sıyrılabiliriz.
İşte bu noktada böyle bir arayış içerisine giren ve geleceği için mücadele edenlere gölge etmeyelim yeter!..
Moral ve motivasyonu yerle bir etme konusunda elimize kimse su dökemez, keşke aynı enerjiyi herhangi bir işe soyunanlara, mücadele verenlere, heyecan duyanlara destek vererek göstersek. Onlar mutlu olduğunda kendimizin de mutlu olacağını düşünebilsek!.. Bütün bunlar o kadar zor mu?
Kesinlikle hayır ama her ne yapılmasını istiyorsak, bunu ya hep başkalarından bekliyoruz ya da yapmaya çalışanların önlerine barikat üzerine barikatlar inşa edip demoralize ediyoruz. İçinde bulunduğumuz çıkmazdan kurtulmanın ilk adımı sanki bu. Bunu başarabilirsek zaten gerisi kendiliğinden gelecektir.
Özetin özeti: Hiç ama hiçbirimiz böylesi bir yorgunluğu, yılgınlığı, çaresizliği hak etmiyoruz. Her şeyin, hepimiz için daha iyi olmasını istiyorsak, herkes taşın altına elini koymalı, eleştiren değil destekleyen olmalıyız…
Gençliklerini yaşayamadan orta yaş hatta yaşlılar arasında görmeye başladılar kendilerini. Onları öylesine hırpaladık ve öylesine çaresiz bıraktık ki 20’li, 30’lu yaşlarda 60’lı, 70’li yaşların yorgunluğu içerisindeler…
Hayatlarını sınavlar üzerine kurguladık.
En zor olan sınavlardı, onları başarıyla geçince her şeyin yoluna gireceğini sandık. Tam tersi oldu.
Yorulan sadece onlar mıydı?
Kesinlikle hayır.
Başta anne babalar olmak üzere diğer aile fertleri de onlarla birlikte bu çarkın içerisinde ayakta kalmaya çalıştık. Bu yüzden de hep birlikte yorgunluğumuzu bile ifade edemeyecek kadar çok yorulduk.
İşsizlik, siyasi didişmeler, ekonomik sıkıntılar, felaketler, yargı, trafik, sağlık, belirsizlikler, gelecek endişesi ve kapıya dayanan kar, kış!
Üzerimizdeki bu baskılardan kurtulmamız gerekiyor. Hem de acilen!
Pek çoğunuzun ilk tepkisi “Haklı olmaya haklısın da, peki ama bu nasıl gerçekleşecek?” şeklinde olacak ve devamında sorular peş peşe gelecektir:
* Bugüne kadar her şeyi düşündük de ne oldu?
* Bizi ciddiye alan mı var?
* Yormak istemeyen, daha çok yorar mı?
* Bizi yoranlar, sadece bizi değil kendilerini de yorduklarının farkındalar mı?
* Yormak en kolayı, biraz da yormadan mutlu etmeyi öğrenseler iyi olmaz mı?
* Felaketlerin biri bitiyor, diğeri başlıyor, sorunların daha biri çözülmeden yenisi ekleniyor, buna can mı dayanır?
* Eziyet çektirmeyi meziyet sanıyoruz ama bunun bile farkında değiliz.
* Bizi asıl yoran yaşadıklarımız değil, söyledikleri!
*Yoğun yağmur yağışı günler öncesinden belliyken hâlâ “Ani yağmur ve kar yağışı yağışı hayatı altüst etti, felakete dönüştü” diye mazeret üretmek, insanı yormaz da ne yapar?.. Daha yüzlerce yakınma sıralayabiliriz ve hiçbirine de abartıyorsunuz ya da kesinlikle böylesi bir durum söz konusu değil diyemeyiz.
Yorgunluğumuzu bile dile getiremeyecek kadar yorgun, bezgin, boşvermiş bir noktaya geldiysek, bunun kabahatlisi gençler mi, onları ve halkımızı bu noktaya getirenler ve onların yarattıkları koşullar mı yoksa birbirimizi ve özellikle de gençlerimizi yorma konusunda adeta uzmanlaşan hepimiz miyiz?
Tüm samimiyetimizle bir özeleştiri yapalım!
İçimizde öyle ya da böyle, az ya da çok bu çarka su taşımayanımız var mı?..
Heyecan fırtınası şart!
Yeni bir umut ve heyecan fırtınası gerekiyor.
Bu sinerjiyi de başkalarından bekleme yerine elbirliği ile hep birlikte yaratmamız gerekiyor. Bu konuda elbette devlete, kurumlara, sivil toplum örgütlerine, medyaya, akıl önderlerine ve en önemlisi de üniversitelere çok önemli görevler düşüyor.
Peki ya onlar da aynı yorgunluk içerisindeyse?
İşte bu yüzden pozitif yönde atılacak her adım zincirleme olarak tüm ülkeyi etkisi altına alabilir. Önemli olan bu adımı başkalarından bekleme yerine ya da kurtarıcıyı uzaklarda arama yerine bizzat kendimizin bu işe soyunması en doğru olan değil mi? Bu konuda atalarımızın çok güzel bir sözü var:
Herkes kapısının önünü temiz tutarsa, mahalle temiz olur!
Yani her birimiz kendimizi kurtarır ya da kurtarma konusunda çaba gösterirsek bir şekilde bu ataletten, bezginlikten, tükenmişlik duygusundan sıyrılabiliriz.
İşte bu noktada böyle bir arayış içerisine giren ve geleceği için mücadele edenlere gölge etmeyelim yeter!..
Moral ve motivasyonu yerle bir etme konusunda elimize kimse su dökemez, keşke aynı enerjiyi herhangi bir işe soyunanlara, mücadele verenlere, heyecan duyanlara destek vererek göstersek. Onlar mutlu olduğunda kendimizin de mutlu olacağını düşünebilsek!.. Bütün bunlar o kadar zor mu?
Kesinlikle hayır ama her ne yapılmasını istiyorsak, bunu ya hep başkalarından bekliyoruz ya da yapmaya çalışanların önlerine barikat üzerine barikatlar inşa edip demoralize ediyoruz. İçinde bulunduğumuz çıkmazdan kurtulmanın ilk adımı sanki bu. Bunu başarabilirsek zaten gerisi kendiliğinden gelecektir.
Özetin özeti: Hiç ama hiçbirimiz böylesi bir yorgunluğu, yılgınlığı, çaresizliği hak etmiyoruz. Her şeyin, hepimiz için daha iyi olmasını istiyorsak, herkes taşın altına elini koymalı, eleştiren değil destekleyen olmalıyız…