M
Mistycasino
Administrator
Yönetici

Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 1990’ların başında hayvan çiftliklerinde yayılan bir hastalık bir ağrı kesici ilacın sığırlar üzerinde kullanılmasını mecbur kılmıştı. Hayvanların zarar görmemesi, çiftliklerin mali zarara uğramaması için bir şeyler yapılması şarttı. Bu da ancak, çiftlik hayvanlarında yaygın olarak kullanılan diklofenak gibi steroid içermeyen anti-enflamatuar ilaçlarla mümkün olabilirdi.İlaç kullanılmaz ve hayvanların kas ve eklemlerle ilgili rahatsızlıkları Hindistan’da yayılırsa, besin zinciri bundan olumsuz etkilenebilirdi. Ancak her ilacın yan etkisi onu kullandıktan sonra ortaya çıkıyordu. Çiftlik hayvanları için olmasa da, bugünlerde nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan ve dünyanın ‘çöpçüleri’ gibi görev yapan akbabalar için yan etkiler ölümcüldü. Ahır hayvanlarına kullanılan bir ilaç, nasıl olur da akbabalara zarar verebilirdi? Akbabalar hızla ölüyordu, ardından gelecek felaketi ise kimse tahmin edemiyordu. Ölü hayvanlar arasına pek çok büyükbaş ve kuş eklenmiş ve leşlerden yayılan mikroplar insanları yakalamaya başlamıştı. Artık tehlike çanları 500 bin insan için çalıyordu. Ne yazık ki ölüm, onları akbabaların yokluğuyla bulmuştu. Peki bugün leşleri yiyen ve mikrop yayılımını engelleyen canlıların yokluğu, ekosistemde kimler için ‘can alıcı’ sonuçlar doğuruyor? Akbabalar ve diğer leşçiler olmasa neler yaşanır? Yılda yaklaşık 3 trilyon liralık zarara neden olan leşçilerin ölümünü ve olası sonuçlarını,Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Fakültesi BiyolojiBölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tamer Albayrak Milliyet.com.tr’ye anlattı.

LEŞ VAR, AKBABA YOK! HASTALIK KAÇINILMAZ: 'İNSANLARA SIÇRADI'
Ahır hayvanları için kullanılan ilacın yan etkileri arasında kas ve organ hasarı listelenmişti. Tam da bu sebepten, ilaç kullanılan hayvanlar öldüğünde devreye giren akbabalar, hem karınlarını doyurup hem de leşleri temizleyecek olduklarında kritik dönüm noktası gelip çatmıştı. İlacın, yaşamlarının son günlerinde diklofenak verilen ölü sığırların eti yoluyla akbabalara geçtiği anlaşılmış ve bunun da akbabalarda böbrek yetmezliğine neden olduğu belirlenmişti. Hâlbuki ölü sığırların bedenindeki ilaç miktarı yüzde 1 bile değildi. Yine de bu oran, akbabalar için ölümcüldü. Güney Asya'da 40 milyonluk nüfusu olan akbabalar, şifa getirmesi beklenen ilacın etkileriyle her geçen gün ölümle yüzleşiyor ve sayıları yalnızca birkaç bin adede kadar düşüyordu. Öyle ki yaşanan olay üzerinden 25 yıldan fazla süre geçtiğinde, 2017'de bile bu leşçi kuşların toplam nüfusu 19 bin olarak kayda geçti. Yaşananlar akbabaların ölümüyle sınırlı değildi. Artık ölen diğer canlıların leşlerini yiyecek kuşlar olmadığından, çürüyen cesetler mikrop yayıyordu. Bunun diğer canlılar ve insanlara dokunmaması imkânsızdı. Leşler kaçınılmaz sonuçları olacak hastalıkları insanlara yaymaya başlamıştı. Binlerce kişi ölümün pençesindeydi. Yayılan hastalıklar tam 500 bin kişiyi hayattan koparmıştı. Yarım milyon insan akbabaların gidişiyle ölüme mahkûm oldu. Peki akbabaların nüfusundaki azalmanın insan ölümlerindeki etkisi neydi? Prof. Dr. Tamer Albayrak şöyle açıkladı:
Alıntı Metni

YİYİP İÇTİKLERİMİZ DOĞADAKİ YUVALARI MI YOK EDİYOR?
"Marketten aldığınız, üzerinde 'bitkisel yağ' yazan pek çok ürünün içindeki muhtemelen palm yağıdır. Palm yağının en rahat üretildiği bölgeler yağmur ormanlarıdır.Ancak bu ormanlar kesilerek tarım alanlarına ve tek tip ürün yetiştirilen monokültür alanlara dönüştürülüyor. Oysa oralarda yaşayan birçok canlı var. Yani hepimiz bir şekilde doğayı tahrip eden şeylere katkıda bulunuyoruz” diyen Prof. Dr. Tamer Albayrak, canlıların yaşam süreçlerinin ve alanlarının insan eliyle zarar gördüğüne dikkat çekiyor. Üstelik bu kilometrelerce uzaktaki bir kuş yuvasının bozulmasıyla da sınırlı değil. Ülkemizde de 4 farklı türü bulunan akbabalar, ne yazık ki insanlar tarafından zarar görmüş canlılardı. Bu da onların nüfusunun azalması anlamına geliyordu. 2020 ve 2021’de ulaşılan verilere göre Türkiye’ye özgü akbabalar için durum pek parlak görünmüyordu. Türkiye ve İspanya'da yaşayan, göç ettiği için nadir de olsa farklı ülkelerde de görülebilen kara akbabalarının nesli insanların bilinçsiz davranışları yüzünden tükeniyordu. Türkiye'ye özgü yırtıcı bir kuş türü olarak bilinen kara akbabasından 2021’de yalnızca 80 tane kalmıştı. Türkiye'de insanların özellikle kurtları öldürmek için kullandıkları zehirli etleri yiyen akbabalarda toplu ölümler gözleniyordu. Prof. Dr. Tamer Albayrak, ülkemizdeki akbabaları ve insan eliyle yaşatılan süreçleri şöyle anlattı:
"Buna benzer olaylar Türkiye'de de yaşandı. Toroslar’da eskiden sıkça görülen akbabalar, bu nedenlerle sayıca çok azaldı. Ancak son dönemde yavaş yavaş tekrar çoğalmaya başladılar. Ülkemizde küçük akbaba (mısır akbabası), sakallı akbaba, kara akbaba ve kızıl akbaba olmak üzere dört tür akbaba bulunur. Belirli alanlara ölmüş hayvanlar bırakılarak akbabaların buralara gelip beslenmesi sağlanıyor ve böylece sayılarının artması hedefleniyor.Bu tür koruma çalışmaları arasında en başarılı örneklerden biri, İspanya’daki kızıl akbaba popülasyonudur. Sayıları azalmış olan bu tür için destekleme çalışmaları yapıldı, farklı bölgelere düzenli olarak leş bırakıldı. Bu sayede hazır besin kaynaklarının artmasıyla popülasyon da ciddi şekilde yükseldi.Akbaba popülasyonlarının azalmasının en önemli sebeplerinden biri ise tarımsal ilaçların kullanılması.Bu tarımsal ilaçlar belli hayvanların ölmesine yol açıyor, akbabalar da buna dahil. Vücutlarında birikim meydana geliyor. Bu birikime bağlı olarak belli bir eşik geçildikten sonra leşçi akbaba türlerinin ölümü gerçekleşiyor."

TEHLİKE ÇANLARI SUSMUŞ DEĞİL! HER YIL 3 TRİLYONLUK ZARARI VAR
Tek bir canlı türü gittiğinde diğer tüm türler tehlikeyle karşı karşıya kalır. Akbabaların kaybı, ısırıkları insan kuduzunun en yaygın nedeni olan yabani köpek popülasyonunda da önemli bir artışa neden oldu. Hindistan'daki yabani köpek popülasyonu hızla artıyor, sonunda ise en az 5 milyon arttığına dair veriler ortaya konuyordu. Bu da 38 milyondan fazla köpek dolayısıyla yaşanan kuduz vakalarından 47 bin kişinin ölümüyle sonuçlandı. Zarar yaklaşık 34 milyar dolardı. 1994 yılına gelindiğinde ise çiftçiler, sığırlarına ve diğer çiftlik hayvanlarına diklofenak vermeye başlamıştı.Sanki 4 yıl içinde yaşananlardan hiç ders çıkarılmamış gibiydi. İlaç, ağrı kesici verilen hayvanların leşleriyle beslenen akbabalarda böbrek yetmezliğine ve ölüme neden oluyordu. Kuş popülasyonu, yalnızca sonraki on yılda 50 milyondan 20 bine düşmüştü. Leşler öylesine artmıştı ki etrafta akbabalar olmayınca çiftçiler ölü hayvanlarını yerel su kaynaklarına atarak çözüm bulmuştu. Ancak ne yazık ki doğrusu bu değildi. Sular da hızla kirlenmeye başladığında patojenlerin insanlara ulaşması da hızlandı.
Alıntı Metni