M 
		
				
			
		Mistycasino
Administrator
Yönetici
		 
	Dünya, az sayıda dönüm noktasında başarılar ilan ediyor: Teknoloji, iletişim, ulaşım... Ama bir konuda hâlâ sınavı geçemedi: İnsan onurunun koruması. “Küresel yoksulluğu yok etme” hedefi kulağa büyüleyici geliyor ama gerçekte bu hedef, hâlâ çok sayıda insanı arkasında bırakıyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) ILOSTAT verilerine göre; 2024’te dünya nüfusunun yüzde 10.3’ü, yani yaklaşık 839.2 milyon insan, hâlâ ‘aşırı yoksulluk’ sınırı altında yaşıyor.
Pandemiyle geri dönüş
Dünya, son kırk yılda yoksulluğu azaltma yolunda büyük adımlar attı. 1981 yılında dünya nüfusunun neredeyse yarısı (yüzde 47.1), günde 3 dolardan az gelirle yaşamını sürdürüyordu. Aradan geçen on yılda bu oran yüzde 39’a, 2018’e gelindiğinde ise yüzde 11’e kadar geriledi. Covid-19, sadece sağlık sistemlerini değil, yoksullukla mücadeledeki onlarca yıllık kazanımları da yerle bir etti. 2020’de küresel yoksulluk oranı onlarca yıl sonra ilk kez artarak yüzde 11.4’e yükseldi. Bu artış, yalnızca iki yıl öncesine göre 35 milyon yeni insanın aşırı yoksulluğa sürüklenmesi anlamına geliyordu.
 
	Artık sadece ‘aşırı’ değil
Yoksulluğu yalnızca ‘aşırı’ sınırla, yani günde 3 doların altında yaşamakla sınırlamak gerçeği tam yansıtmıyor. Daha yüksek sınırlar olan 4.2 dolar ve 8.3 dolar kullanıldığında bile tablo karanlık:
1.5 milyar insan günde 4.2 dolardan az kazanıyor.
3.8 milyar insan günde 8.3 dolardan az gelirle yaşıyor.
Bugün dünya nüfusunun yüzde 75’i orta gelirli ülkelerde yaşıyor - 1990’da bu oran yalnızca yüzde 27 idi. Bu dönüşüm, “yoksulluk artık sadece Afrika’nın, Asya’nın ya da Latin Amerika’nın sorunu değil” gerçeğini ortaya koyuyor. Kapsayıcı büyüme sağlanmadıkça, orta gelirli ülkelerde bile milyonlar, yeni yoksulluk sınırının etrafında savrulmaya devam edecek.
Yoksulluğun boyutları
Yoksulluk, sadece gelir eksikliği değildir. ILOSTAT, konuyu “çok boyutlu” bir sorunsal olarak ele alıyor ve sadece parasal ölçütlerle yetinmiyor. Sosyal, psikolojik, eğitimsel, sağlık ve fırsat noksanlıklarını da hesaba katarak “gözlemlenen” değil, “yaşanan” yoksulluğu anlamaya çalışıyor.
Öyle ki, çalışan insanlar bile yoksulluk sınırlarının altında kalabiliyor. ILO’nun “çalışan yoksulluk” kavramı tam da bu duruma dikkat çekiyor. Ücret düşük, iş güvencesi yok, çalışma saatleri yetersiz olunca, istihdam başlı başına yoksulluktan çıkış garantisi olamıyor.
Diğer taraftan, genç nüfus açısından tablo daha da ürkütücü: Dünya genelinde istihdamda olan gençlerin oranı, yetişkinlere kıyasla çok daha yüksek oranda yoksullukla mücadele ediyor.
Coğrafya kaderdir
Yoksulluk küresel ölçekte eşit dağılmıyor. Sub-Sahara Afrika’da 2024’te aşırı yoksulluk oranı neredeyse yüzde 46 seviyesine ulaşıyor ki bu, dünyanın başka hiçbir bölgesinde görülmeyen bir düzey. Öte yandan, Avrupa, Orta Asya ve Kuzey Amerika’da bu oran yüzde 1’in altında seyrediyor. Üstelik yoksulluk uzun süredir düşük gelirli ülkelerde sistemik bir sorun halini almış durumda.
ILO verilerine göre, 1980’lerin sonundan beri “düşük gelirli” kalan 22 ülke, kalkınma imkânlarından neredeyse tamamen mahrum kalmış durumda. Kadınlar özellikle yarı görünmez bir şekilde yük taşıyor. Dijital teknoloji, yazılım, mühendislik gibi alanlarda kadınların temsili hâlâ çok düşük; bu da ekonomik fırsatlardan mahrumiyetin katmanlarını artırıyor. Ayrıca, kayıt dışı ekonomi de büyük bir gölge. Tarım dışı alanlarda birçok ülkede çalışanların yarıdan fazlası kayıt dışı işlerde. Bu durum, sosyal koruma sistemlerine erişimi sınırlıyor.
İnsan onurunu korumak
Yoksulluk artık sadece bir ekonomik gösterge değil; insan onurunun aynası. Rakamlar düşse bile, insana yakışır bir yaşamın herkes için erişilebilir olmadığı bir dünyada, ilerlemeden söz etmek eksik kalır. Bugün bu gerçeği en yakıcı biçimde hisseden yerlerden biri Gazze.
Gazze’de aylardır süren insanlık dışı saldırılar nihayet bir ateşkesle durmuş olabilir. Ancak bu, savaşın gerçek sonuçlarını sona erdirmiyor. Şehrin yerle bir olan ekonomisi, harabeye dönen altyapısı ve milyonlarca insanın yaşadığı travma, on yıllar sürecek bir toparlanma gerektiriyor. Ateşkes yalnızca silahları susturur; ama yoksulluğun, açlığın ve umutsuzluğun sesini susturamaz. Bir bölgenin yeniden nefes alabilmesi için sadece “barış” değil, onarıcı bir kalkınma iradesi gerekir. Gazze’de bir gecede ailesini kaybeden, evsiz kalan, işini kaybeden, okuluna dönemeyen insanlar... Her biri, uluslararası yoksulluk istatistiklerinde bir sayı olarak geçecek belki ama gerçekte bu insanlar, dünyanın vicdanında bir yara olarak kalacak.
