M
Mistycasino
Administrator
Yönetici
Kovid-19’un son varyantı gündemde. Bu tablo karşısında nasıl beslendiğiniz çok önemli bir seçim. Peki, vücut ağırlığınızın hastalıklarla mücadele gücünüzü belirlediğini biliyor musunuz?
Son haftalarda etrafınızda hastalık haberlerinin arttığını fark etmiş olabilirsiniz. Kimin grip, kimin Kovid-19 ya da başka bir viral enfeksiyon geçirdiğini ayırt etmek zor. Vücut direncini zorlayan bu dalgalar, aslında bize bir gerçeği yeniden hatırlatıyor, bağışıklık sistemi koruyucu gücümüzün temeli, bir nevi kalkanımız. Bu noktada “Virüse veya hastalığa yakalanırsam ne yapabilirim?” sorusuna değil “Virüs gelmeden ben ne yapabilirim?” sorusuna odaklanmak gerek. Ve bunun büyük kısmı tabağımızda başlayan bir yolculuk.
Frankenstein varyantı hem tanıdık hem yeni
Dünyada virüsler değişiyor, varyantlar birbirini takip ediyor. Öyle ki bilim insanları Kovid-19’un son varyantını ‘Frankenstein’ olarak adlandırıyor, son günlerde çok gündemde. Frankenstein varyantı adını, oluşum biçiminden alıyor. Bu varyant, birden fazla Omicron alt türünün genetik parçalarının birleşmesiyle ortaya çıkıyor. Farklı alt türlerin genetik özelliklerini taşıdığı için bağışıklık sisteminden kaçma potansiyelini artırabiliyor ve bulaşıcılığı yükseltebileceği düşünülüyor. Yani virüs basit tanımla farklı varyantlardan kendine yeni bir karışım oluşturabiliyor. Bilimsel olarak bu sürece rekombinasyon deniliyor. Virüs âdeta parçaları birleştirilmiş bir “Frankenstein” gibi hem tanıdık hem de yeni özellikler taşıdığı için bu benzetme kullanılıyor.
Peki, bu tablo karşısında ne yapabiliriz? Aşılar ve ilaçlar kadar önemli bir başka savunma hattı var: Beslenme. Çünkü bağışıklık sistemi, yalnızca genetik ya da çevresel faktörlerle değil, besinlerden aldığı desteğe göre de güç kazanıyor.
Aşırı zayıflarda ve obez bireylerde daha etkili
Vücut ağırlığı denilince çoğu zaman estetik kaygılar akla gelir. Oysa araştırmalar gösteriyor ki, vücut ağırlığı yalnızca görüntünüzü değil, hastalıklarla mücadele gücünüzü de belirliyor. Japonya’da yapılan kapsamlı bir çalışma, bu konuda dikkat çekici bir bulgu ortaya koymuş. Vücut ağırlığı Kovid-19 hastalık seyrinde söz sahibi olabilir. Global Health Medicine’de yayımlanan araştırmaya göre, sadece obezite değil, aşırı zayıflık da hastalığın daha ağır seyretmesine yol açabiliyor. Yani mesele yalnızca vücut ağırlığı değil, vücudun dayanıklılığını koruyacak dengeyi sağlamakta.
Japonya’da 46 bin 291 bireyin değerlendirildiği çalışmada, beden kütle indeksi (BKİ) 18.5’in altında olan bireylerin hem Kovid-19’u ağır geçirme hem de ölüm riskinin anlamlı şekilde yüksek olduğu saptanmış. Bu da şu demek: Sadece obezite değil, ‘yüksek kilolu olmama hâli’ dahi virüs karşısında koruyucu değil, aksine risk oluşturabilir. 20 ila 64 yaş arasındaki bireylerin değerlendirildiği çalışmada, zayıf bireylerin hastalığı ağır geçirme olasılığı normal kilolu bireylere göre 2.3 kat daha fazla bulunmuş. Obez bireylerin de benzer şekilde Kovid-19’u daha ağır semptomlarla geçirme eğiliminde olduğu ve komplikasyon riskinin arttığı belirlenmiş. Yani özetle hem aşırı zayıflığın hem de obezitenin, vücut direncini zayıflatarak hastalık sürecini olumsuz etkileyebileceğini açıkça ortaya koyuyor.
BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİRECEK 3 ADIM
1- Enerjiyi doğru şekilde sağlayın
Vücut yeterli enerji rezervine sahip olmadığında, bir enfeksiyonla karşılaştığında gereken savunma tepkisini oluşturmakta zorlanabilir. Bu nedenle günlük enerji alımının gereksiz şekilde kısıtlanmaması büyük önem taşır. Sağlıklı bir tabak tam tahıllar, baklagiller, sebze ve meyveler, kaliteli protein kaynakları ve sağlıklı yağlardan dengeli biçimde oluşmalıdır. Yani mesele yalnızca kalori almak değil, o kaloriyi besleyici değerle desteklemektir. Bu yaklaşım vücudun enerji ihtiyacını karşılamanın yanı sıra bağışıklık hücrelerinin işlevini de güçlendirir.
2- Protein önceliğiniz olsun
Bağışıklık hücreleri ve antikorlar proteinle üretilir. Bu dönemde özellikle günlük protein ihtiyacınızı vücut ağırlığınız (kg) × 1-1.2 g aralığında düşünebilirsiniz. Bu önerinin kişiden kişiye değişebileceğinin altını çizmek istiyorum. Araştırmalar, sadece kilo değil kas-yağ oranının da bağışıklıkta belirleyici olduğunu gösteriyor. Bu noktada fiziksel aktiviteye ayrı paragraf açmak gerek. Haftada iki-üç gün direnç egzersizleri oldukça kıymetli. Öyle ki, kas kütlenizi korumak sizi zayıflığın risk hâline gelmesinden korur.
3- Vitamin, mineral ve lif
Özellikle D vitamini, çinko, selenyum, C vitamini ve Omega-3 yağ asitleri, bağışıklık hücrelerinin görevini yerine getirmesi ve inflamasyonun dengelenmesi açısından kritik rol oynar. Bağırsak sağlığı da elbette bu zincirin ayrılmaz bir halkası. Çünkü bağırsaklar, bağışıklık sisteminin yaklaşık yüzde 70’ini barındırır. Bu nedenle bağırsak sağlığı=bağışıklık sağlığı ifadesi aslında bir metafor değil, bilimsel bir gerçek. Yeterli lif alımı (günde ortalama 25-30 gram) yalnızca sindirimi düzenlemez, kısa zincirli yağ asitleri üretimini destekler. Bu da hem bağırsak duvarının dayanıklılığını artırır hem de genel bağışıklık yanıtını dolaylı olarak destekleyebilir. Günlük beslenmede sebze, meyve, tam tahıllar, baklagiller, yağlı tohumlar ve fermente gıdalar, mikrobiyota çeşitliliğini artırarak savunma hattını güçlendirir. Burada ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum: Sebze ve meyveleri çok fazla ısıya maruz bırakmayın, sebzeleri buharda haşlama yönteminden faydalanabilirsiniz, böylelikle vitamin mineral kaybını minimuma indirmiş olursunuz. Her zaman tercihiniz maksimum fayda için mevsim sebze ve meyvelerinden yana olsun.
Hareketi de katın
1- Haftada minimum 150 dakika ortalama tempolu hareketi alışkanlık hâline getirin.
2- Sebze, meyve çeşitliliğini artırın, her öğünde farklı renklerden minimum iki çeşit gibi bir hedef koyabilirsiniz. Günde 5 beş porsiyon sebze meyve tüketimine özen gösterin.
3- Fermente gıdalardan her gün dengeli porsiyonlarla faydalanın.
4- D Vitamini düzeyinizi öğrenin, gerekiyorsa hekim kontrolünde takviye alın.
5- Uyku düzeni bozulduysa öncelik verin; bağışıklık sistemi yetersiz uykuya karşı daha zayıf kalır.