M
Mistycasino
Administrator
Yönetici
Artık döndüyse herkes şehre, alıştıysa yine sabahın köründe kalkıp yollara düşmeye, düzene girdiyse dersler yavaş yavaş, trafik kördüğüm ise yeniden yağmurla sarmaş dolaş, kavuşma vaktimiz gelmiş demektir bizim!
O zaman başlasın yeni sezon! Uygun adım- marş marş!
‘Yeniden başlamak’, size ne hissettiriyor?
Yeşilli kırmızılı, yanıp sönen neon lambalı süsleri ve görkemli ağacıyla yılbaşını mı? Ya da tomurcuklanan çiçekleri, yeşeren ağaçları, çimeni, bitkisiyle ilkbaharı mı?
Yoksa çıktığında listelerde fırtınalar estiren, ‘Yeniden başlasın, burada kalmasın’ diyen Yeşim Salkım’ı mı?
Benim için sonbahar, yeniden başlamanın adı! Tamam içinde geçen son, biraz ironik kalıyor kabul ama vuslat da en çok bu mevsime yakışıyor valla!
Çarşıda, pazarda kavun- karpuzun yerini mandalinanın aldığını görmekle açıyor yüreğimdeki hazan güneşi, sağanak yağmurlar ıslatıyor kurumaya yüz tutmuş düşlerimi!
Havanın, ergenlik dönemi diyorum ben sonbahara! Ne giyeceğine karar veremiyorsun, aynı gün içinde tişörtle de montla da çıkıyorsun sokağa. Sandalet de giyiyorsun, bot da! Eldiven giyeni bile gördüm geçen hafta. Yani aklı biraz karışık bu mevsimin, ruhu hovarda!
Bünyeyi kaplayan hüzün, ona eşlik eden huzur ve boşvermişlik hali ile kalabalıklar içinde, kendi yalnızlığına çay demleyip grip sezonuna bir selam çakmak!
Hoşçakal sabahlara kadar süren balkon sefaları, merhaba battaniye altı dizi seyirleri!
Açaydım kollarımı, tutaydım keşke yazı’ diye hayıflanırken, ‘Üzülme! Daha pastırma yazı var’ diye avutmak kendini!
Sahi pastırma yazı diye bir şey var, sonbaharla kış arasındaki köprü, kıştan önceki son çıkış!
Yılın son güzel havaları, erik ağaçlarını kandırıp çiçek açtıran yalancı bahar!
Her yıl bu zamanlarda yaşanır ki bu zaman, tam da pastırmaların kurutulmaya asıldığı zamana denk geldiğinden adı, ‘pastırma yazı’!
Hani sanatçı, konser sonrası sahneden ayrıldığında izleyiciler alkışlarla geri çağırırlar ya onu, işte pastırma yazı da yaz mevsimin bis yapması! Ya da ne bileyim, güneşi görmeden mutlu olamayanlara, kıştan önce mutlu olmaları için verilen son şans!
Yani yazdan kalma mevzuları halletmek için konmuş birkaç gün, yaşayın işte- ister yaz’arak ister pastırma yiyerek!
Yorucu, zorlu, tatsız bir senenin son çeyreğine girmişken biraz enerji pompalayayım siz sevgili okurlarıma, umut aşılayayım diye oturdum da bilgisayar başına, çok da moral olacak bir şey bulamadım yaa! Ne savaşı bitiyor dünyanın ne fakirliği, açlığı! Trump çıldırdı, Netanyahu kontrolden çıktı! Bir de bu bizim yılbaşında 12 üzüm yiyerek dilek tutmuş halimiz, düşünün!
Bence bu yıl fazla uzadı, üzdü-yordu-kırdı, gitsin bitsin artık! Alalım yarın bir çam ağacı, girelim şimdiden yeni yıla! Tek umudumuz o kaldı galiba!
Velhasıl sevgili okuyucular! Gördüğünüz gibi konu uzun, mevzu derin!
Paylaşacak çok şey var, yatırılıp masaya tartışılacak!
Neyse ki kavuştuk artık, yaşasın delilik!
Malum, yeni gelmedik, geri geldik!
…………………………….*……………………………….
21.YÜZYILDA, NEYİN SAVAŞI HÂLÂ?
Hala o koku!
Kesif barut kokusu, kan kokusu!
Yüreği delip geçen feryatlar, çocuk çığlıkları, bebek ağlamaları!
Ölen insanlar, yıkılan hayaller, kaybolan umutlar ve 21.yüzyılda hala savaş yazan ben!
Yıllarca süren Irak- İran savaşı, Suriye’deki kaos, Rusya- Ukrayna Savaşı ve tatbikî İsrail- Filistin katliamı! Evet katliam dedim çünkü Gazze’de yaşananlar savaş değil, masum çocukların, sivillerin, bebeklerin katledildiği utancın görüntüleri!
Teknoloji hızla ilerlerken, dijital düzen hayatımızın merkezindeyken, uzaya gitmemize şunun şurasında ramak kalmışken değil savaştan konuşuyor olmamız hala savaşıyor olmamız, inanılır gibi değil! Yüzyıl olmuş sınırlar çizileli, yerleşik düzene geçileli hala toprağına toprak katmak, başka ülkenin madenine, petrolüne çökmeye çalışmak neyin kafası, neyin hırsı anlayamıyorum. Gerçi 21.yüzyılda insanlar trafik yüzünden birbirlerini öldürüyorlarsa savaş çıkmasına da çok şaşırmamak lazım aslında! Yahu küresel ısınmadan, temiz havadan, kaliteli yaşamdan, hyatı kolaylaştıracak standartlardan konuşmamız gerekirken derdimiz hala, ‘daha fazlası’!
Moralinizi bozmak istemem ama umudum pek yok insanlığa dair! Keşke olmayaydı o büyük patlama da sadece dinozorlar yaşasaydı dünyada, onlar daha çok hakkediyorlar yaşamayı burada! Ya da ne bileyim maymundan geldik madem, maymun kalsaydık. Şu canım dünyayı, cehennem yapmasaydık!
Bundan birkaç yıl önce, ‘bizim çocuklar, torunlar sıcak savaş görmezler. Ancak filmlerde izlerler’ diyordum. Bilgisayar çağına girmişiz, hala top tüfekle savaşılacak değil herhalde diye düşünüyordum. Yanılmışım! Bakın Ukrayna’ya bakın Filistin- Gazze’ye! Bildiğin namlulu tüfeklerle, tankla, el bombalarıyla saldırıyorlar. Teknoloji gelişiyor, ilkelliğe dönülüyor. Dünyanın en zeki insanlarının başında malum Albert Einstein gelir ve o da der ki, ''3. dünya savaşı hangi silahlarla yapılacak bilmiyorum ama 4. dünya savaşı kesinlikle taş ve sopalarla yapılacak!' Adam akıllı tabi, görmüş içimizdeki vahşeti, zorbalığı, ilkelliği!
Yöneticilerin, sorunları diplomasiyle çözmemelerinin bedelini, masum insanların ölerek ödemesi hangi vicdana, mantığa sığar bilmiyorum. Bildiğim, savaş denen şeyin aslında bir ekonomi olduğu! Silah tacirleri, uyuşturucu tüccarları, kaçakçılar, rantçılar, karaborsacılar- hepsi bu ekonomiye dahil! Ve unutmayın ki ekonomiler, küçülmek değil büyümek ister!
Bu ekonomiyi devam ettirmek için bahaneyi bulmak da hayli becerikli olan emperyalist ülkeler, kan ve yıkımın durması için kıllarını bile kıpırdatmıyor. Çünkü savaşı, hızla kâra çevirebilen çevrelerin kazançları, masum sivillerden, sahipsiz kalmış bir halkın kaybettiklerinden daha önemli görülüyor.
Ezcümle askerlik diye bir meslek, ordular, sınırlar ve silahlar olduğu müddetçe savaşlar hep sürecek! İster topla tüfekle ister roketle füzeyle ama illa bir şekilde, insanlardaki hırs ve doyumsuzluk merhameti geçemedikçe acılar da devam edecek.
Geldik uzay çağına, yahu 21. yüzyılda, niye savaşlar var hala?
Çünkü insan denen, evrenin en bencil en acımasız canlıları- yaşıyor bu dünyada!
……………………………….*…………………………………..
BİR MUCİZE
Ya söz vermiştim bak kendime, sezonunun ilk yazısı umut kokacak buram buram, rengi de pespembe. Ama olmadı işte! Hayat zor, gündem karışık, modlar iç güveysinden hallice…
İçimde binbir emekle koruyup kolladığım Pollyanna da bu sıralar delirmenin eşiğinde ama olsun mucizelere inanıyorum ben yine de!
Mucize! Bir anda hayatınıza girmekle bir anda yok olmak arası bir şey! Rengarenk vitraylardan oluşan incecik cam mucize; Durdukça kırılabilecek, kırıldığında kanatabilecek.
İnanmakla başlar mucize! Yaradılış, en büyük mucize değil midir? Bir gaz ve toz bulutuyla başlayan mucize, büyük bir patlamayla devam eder. Milimetrik hesaplamalarla birbirine çarpmayan gezegenleri, yaklaşsa da yakmayan güneşi, sırası şaşmayan günleri, ayları, mevsimleri ile kainat, mucizenin öteki adıdır. Doğum da öyle; Kendinden küçücük bir can getirmek dünyaya, karnında kanınla beslemek, doğuşunu beklemek ve varlığı için şükretmek! Minicik elleri, ayakları, seyrek saçlarıyla kucağınıza ilk aldığınızda, mucizeniz kollarınızdadır aslında.
Mucizelerin gerçekleşmesinin sırrı, onların varlığına inanmakta ve insan kendi mucizelerini kendi de yaratabilir pekala! Her büyük başarının bir zamanlar imkânsız diye düşünüldüğü göz önüne alındığında işin aslı, yüreğini ortaya koymakta galiba. Tertemiz bir vicdanla uyuduktan sonra, duru bir ferahlıkla uyanmak sabaha! Mutfak masasında bekleyen peynirli böreğin çıtır, kıtır tadında, taze kahvenin davetkar kokusunda! Gecenin bilmem kaçında, saate bakmak üzere telefona uzandığınızda o’ndan gelen mesajı görüp hatta sesini duyduğunuzda! Zehirli elmanın fıstıklı profiterole döndüğü modern zaman masallarında! Bir ebegümecinin yaralara merhem olan faydasında! Mucize, uzaklarda değil gerçekten de, her nefes alışımızda!
Bir şey diyeyim mi, mucize, ancak ona gerçekten çok ihtiyaç duyulduğunda gerçekleşir. O yüzden mucize ile umutsuzluk aynı soydan gelme kardeştir. İnanarak, mümkünse de gözler kapanarak tutulan dilek, edilen dua, arzunun şiddeti hızda duvara çarparak ruha geri döner. Ve içindeki tüm siyahların mumu söner. Çocukken daha çok inanılır mucizelere. Güneşin doğmasından tutun da, çikolatanın yapılışına, oyuncakçı dükkanından çizgi filmlere kadar her şey bir mucizedir çocuklara. Büyüklere kıyasla hayatın kendisinin bir mucize olduğunu sanmaları doğal bir tesadüf mü acaba. Küçükken hayaller mi büyük ya da biz büyüyünce hayaller mi küçülüyor yoksa?
Mucizeler sonsuzdur ama hiçbiri aşk kadar olağanüstü değildir. Koca yeryüzünde, Eros’un attığı oklarla aynı anda kalbinden vurulmak kaç kişiye nasiptir? Ben olmaktan biz olmaya dönüşen surettir aşk ve aslında mucizenin ta kendisidir.
Doğmak da mucize, bir çocuğun gülüşü de!
Mucize, aldığın nefeste, sevmekte, sevilmekte!
Kırmızı balonlarda, şarkı söyleyen dudaklarda, tuzlu gözyaşında!
Ve en büyük mucize;
Yaradan’ın özene bezene yarattığında, aynaya baktığında gördüğün şeyde,!
………………………………*…………………………………
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Festivali:İpek Yolu’nda! Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen ülkemizin yedi bölgesinde, yirmi şehirde gerçekleştirilen Türkiye Kültür Yolu Festivali, Anadolu ve Mezopotamya’nın eşsiz şehirlerinde, kültür, sanat ve tarih dolu etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Sonbahar, sanatın mevsimi valla, ‘festival gibisin katılmak istiyorum sana’ diyen koca yürekli Kenan Doğulu’ya selam gönderiyorum!
Haftanın Kaybı:Hollywood’dan! Hollywood'un efsanevi ismi, Oscar ödüllü Amerikalı oyuncu Diane Keaton, hayatını kaybetti! “Annie Hall”, “The Godfather”, “Something’s Gotta Give” ve “Manhattan” gibi unutulmaz filmlerin başarılı aktristi, 79 yaşındaydı. Bir yıldız daha kaydı beyazperdeden, ruhu şad olsun, nurlarda uyusun!
Haftanın Ödülü:Heyecanla beklenen ‘Nobel Barış Ödülü’ idi! Ve bu seneki Nobel Barış Ödülü, Venezuela'nın demokratik haklarını savunmak için verdiği mücadeleden dolayı Maria Corina Machado'nun oldu! Venezuela'da muhalefeti bir araya getiren kilit birleştirici bir figür olmasından ve demokrasi adına yaptığı önemli çalışmalardan mütevellit bu ödülü alan Machado’yu kıskanan isim elbette ki Donald Trump oldu. "Nobel Barış Ödülünü ben almalıyım çünkü 7 savaş bitirdim" diyen Trump, bu ödülü alacağına emindi ama olmadı. Ödülün gerçek bir demokrasi savaşçısına üstelik de bir kadına gitmesine sevindim! Yürekten tebrikler!
Haftanın Galibiyeti:Millilerimizin, Bulgaristan’a karşı kazandığı büyük zafer oldu! 2026 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri E Grubu üçüncü maçında, Bulgaristan ile deplasmanda karşı karşıya gelen A Milli Futbol Takımımız, mücadeleden 6-1 galip ayrıldı! Gruptaki puanını 6'ya yükselterek ikinci sıraya yerleşen millilerimizi yürekten kutluyoruz.
Bekle bizi Dünya Kupası! Emin adımlarla sana geliyoruz!
Haftanın Savaşı:Bildiğimiz yerden, bilmediğimiz ülkeden geldi! Yani ülkeleri biliyorduk da savaşacaklarını tahmin etmiyorduk! Geçtiğimiz günlerde Pakistan’ın Afganistan'da düzenlediği operasyonda 11 asker ve 19 militan hayatını kaybetmişti. Gerilimin yeniden artmasıyla savaş uçaklarının Pakistan’dan havalandı. Afganistan ise “Pakistan ile çatışıyoruz” açıklamasını yaptı! Birbiriyle sınır komşusu olan bu iki ülkenin arası, Pakistan'ın bağımsızlığını kazandığı ve Afganistan'ın Pakistan'ın BM'ye kabulüne karşı oy kullanan tek ülke olduğu 1947'den beri gergin! Valla bir siz eksiktiniz, hoşgeldiniz!
Siz savaşın, sizi savaştırıp göbeklerini kaşıyan emperyalist ülkeler de keyiflensin!
O zaman başlasın yeni sezon! Uygun adım- marş marş!
‘Yeniden başlamak’, size ne hissettiriyor?
Yeşilli kırmızılı, yanıp sönen neon lambalı süsleri ve görkemli ağacıyla yılbaşını mı? Ya da tomurcuklanan çiçekleri, yeşeren ağaçları, çimeni, bitkisiyle ilkbaharı mı?
Yoksa çıktığında listelerde fırtınalar estiren, ‘Yeniden başlasın, burada kalmasın’ diyen Yeşim Salkım’ı mı?
Benim için sonbahar, yeniden başlamanın adı! Tamam içinde geçen son, biraz ironik kalıyor kabul ama vuslat da en çok bu mevsime yakışıyor valla!
Çarşıda, pazarda kavun- karpuzun yerini mandalinanın aldığını görmekle açıyor yüreğimdeki hazan güneşi, sağanak yağmurlar ıslatıyor kurumaya yüz tutmuş düşlerimi!
Havanın, ergenlik dönemi diyorum ben sonbahara! Ne giyeceğine karar veremiyorsun, aynı gün içinde tişörtle de montla da çıkıyorsun sokağa. Sandalet de giyiyorsun, bot da! Eldiven giyeni bile gördüm geçen hafta. Yani aklı biraz karışık bu mevsimin, ruhu hovarda!
Bünyeyi kaplayan hüzün, ona eşlik eden huzur ve boşvermişlik hali ile kalabalıklar içinde, kendi yalnızlığına çay demleyip grip sezonuna bir selam çakmak!
Hoşçakal sabahlara kadar süren balkon sefaları, merhaba battaniye altı dizi seyirleri!
Açaydım kollarımı, tutaydım keşke yazı’ diye hayıflanırken, ‘Üzülme! Daha pastırma yazı var’ diye avutmak kendini!
Sahi pastırma yazı diye bir şey var, sonbaharla kış arasındaki köprü, kıştan önceki son çıkış!
Yılın son güzel havaları, erik ağaçlarını kandırıp çiçek açtıran yalancı bahar!
Her yıl bu zamanlarda yaşanır ki bu zaman, tam da pastırmaların kurutulmaya asıldığı zamana denk geldiğinden adı, ‘pastırma yazı’!
Hani sanatçı, konser sonrası sahneden ayrıldığında izleyiciler alkışlarla geri çağırırlar ya onu, işte pastırma yazı da yaz mevsimin bis yapması! Ya da ne bileyim, güneşi görmeden mutlu olamayanlara, kıştan önce mutlu olmaları için verilen son şans!
Yani yazdan kalma mevzuları halletmek için konmuş birkaç gün, yaşayın işte- ister yaz’arak ister pastırma yiyerek!
Yorucu, zorlu, tatsız bir senenin son çeyreğine girmişken biraz enerji pompalayayım siz sevgili okurlarıma, umut aşılayayım diye oturdum da bilgisayar başına, çok da moral olacak bir şey bulamadım yaa! Ne savaşı bitiyor dünyanın ne fakirliği, açlığı! Trump çıldırdı, Netanyahu kontrolden çıktı! Bir de bu bizim yılbaşında 12 üzüm yiyerek dilek tutmuş halimiz, düşünün!
Bence bu yıl fazla uzadı, üzdü-yordu-kırdı, gitsin bitsin artık! Alalım yarın bir çam ağacı, girelim şimdiden yeni yıla! Tek umudumuz o kaldı galiba!
Velhasıl sevgili okuyucular! Gördüğünüz gibi konu uzun, mevzu derin!
Paylaşacak çok şey var, yatırılıp masaya tartışılacak!
Neyse ki kavuştuk artık, yaşasın delilik!
Malum, yeni gelmedik, geri geldik!
…………………………….*……………………………….
21.YÜZYILDA, NEYİN SAVAŞI HÂLÂ?
Hala o koku!
Kesif barut kokusu, kan kokusu!
Yüreği delip geçen feryatlar, çocuk çığlıkları, bebek ağlamaları!
Ölen insanlar, yıkılan hayaller, kaybolan umutlar ve 21.yüzyılda hala savaş yazan ben!
Yıllarca süren Irak- İran savaşı, Suriye’deki kaos, Rusya- Ukrayna Savaşı ve tatbikî İsrail- Filistin katliamı! Evet katliam dedim çünkü Gazze’de yaşananlar savaş değil, masum çocukların, sivillerin, bebeklerin katledildiği utancın görüntüleri!
Teknoloji hızla ilerlerken, dijital düzen hayatımızın merkezindeyken, uzaya gitmemize şunun şurasında ramak kalmışken değil savaştan konuşuyor olmamız hala savaşıyor olmamız, inanılır gibi değil! Yüzyıl olmuş sınırlar çizileli, yerleşik düzene geçileli hala toprağına toprak katmak, başka ülkenin madenine, petrolüne çökmeye çalışmak neyin kafası, neyin hırsı anlayamıyorum. Gerçi 21.yüzyılda insanlar trafik yüzünden birbirlerini öldürüyorlarsa savaş çıkmasına da çok şaşırmamak lazım aslında! Yahu küresel ısınmadan, temiz havadan, kaliteli yaşamdan, hyatı kolaylaştıracak standartlardan konuşmamız gerekirken derdimiz hala, ‘daha fazlası’!
Moralinizi bozmak istemem ama umudum pek yok insanlığa dair! Keşke olmayaydı o büyük patlama da sadece dinozorlar yaşasaydı dünyada, onlar daha çok hakkediyorlar yaşamayı burada! Ya da ne bileyim maymundan geldik madem, maymun kalsaydık. Şu canım dünyayı, cehennem yapmasaydık!
Bundan birkaç yıl önce, ‘bizim çocuklar, torunlar sıcak savaş görmezler. Ancak filmlerde izlerler’ diyordum. Bilgisayar çağına girmişiz, hala top tüfekle savaşılacak değil herhalde diye düşünüyordum. Yanılmışım! Bakın Ukrayna’ya bakın Filistin- Gazze’ye! Bildiğin namlulu tüfeklerle, tankla, el bombalarıyla saldırıyorlar. Teknoloji gelişiyor, ilkelliğe dönülüyor. Dünyanın en zeki insanlarının başında malum Albert Einstein gelir ve o da der ki, ''3. dünya savaşı hangi silahlarla yapılacak bilmiyorum ama 4. dünya savaşı kesinlikle taş ve sopalarla yapılacak!' Adam akıllı tabi, görmüş içimizdeki vahşeti, zorbalığı, ilkelliği!
Yöneticilerin, sorunları diplomasiyle çözmemelerinin bedelini, masum insanların ölerek ödemesi hangi vicdana, mantığa sığar bilmiyorum. Bildiğim, savaş denen şeyin aslında bir ekonomi olduğu! Silah tacirleri, uyuşturucu tüccarları, kaçakçılar, rantçılar, karaborsacılar- hepsi bu ekonomiye dahil! Ve unutmayın ki ekonomiler, küçülmek değil büyümek ister!
Bu ekonomiyi devam ettirmek için bahaneyi bulmak da hayli becerikli olan emperyalist ülkeler, kan ve yıkımın durması için kıllarını bile kıpırdatmıyor. Çünkü savaşı, hızla kâra çevirebilen çevrelerin kazançları, masum sivillerden, sahipsiz kalmış bir halkın kaybettiklerinden daha önemli görülüyor.
Ezcümle askerlik diye bir meslek, ordular, sınırlar ve silahlar olduğu müddetçe savaşlar hep sürecek! İster topla tüfekle ister roketle füzeyle ama illa bir şekilde, insanlardaki hırs ve doyumsuzluk merhameti geçemedikçe acılar da devam edecek.
Geldik uzay çağına, yahu 21. yüzyılda, niye savaşlar var hala?
Çünkü insan denen, evrenin en bencil en acımasız canlıları- yaşıyor bu dünyada!
……………………………….*…………………………………..
BİR MUCİZE
Ya söz vermiştim bak kendime, sezonunun ilk yazısı umut kokacak buram buram, rengi de pespembe. Ama olmadı işte! Hayat zor, gündem karışık, modlar iç güveysinden hallice…
İçimde binbir emekle koruyup kolladığım Pollyanna da bu sıralar delirmenin eşiğinde ama olsun mucizelere inanıyorum ben yine de!
Mucize! Bir anda hayatınıza girmekle bir anda yok olmak arası bir şey! Rengarenk vitraylardan oluşan incecik cam mucize; Durdukça kırılabilecek, kırıldığında kanatabilecek.
İnanmakla başlar mucize! Yaradılış, en büyük mucize değil midir? Bir gaz ve toz bulutuyla başlayan mucize, büyük bir patlamayla devam eder. Milimetrik hesaplamalarla birbirine çarpmayan gezegenleri, yaklaşsa da yakmayan güneşi, sırası şaşmayan günleri, ayları, mevsimleri ile kainat, mucizenin öteki adıdır. Doğum da öyle; Kendinden küçücük bir can getirmek dünyaya, karnında kanınla beslemek, doğuşunu beklemek ve varlığı için şükretmek! Minicik elleri, ayakları, seyrek saçlarıyla kucağınıza ilk aldığınızda, mucizeniz kollarınızdadır aslında.
Mucizelerin gerçekleşmesinin sırrı, onların varlığına inanmakta ve insan kendi mucizelerini kendi de yaratabilir pekala! Her büyük başarının bir zamanlar imkânsız diye düşünüldüğü göz önüne alındığında işin aslı, yüreğini ortaya koymakta galiba. Tertemiz bir vicdanla uyuduktan sonra, duru bir ferahlıkla uyanmak sabaha! Mutfak masasında bekleyen peynirli böreğin çıtır, kıtır tadında, taze kahvenin davetkar kokusunda! Gecenin bilmem kaçında, saate bakmak üzere telefona uzandığınızda o’ndan gelen mesajı görüp hatta sesini duyduğunuzda! Zehirli elmanın fıstıklı profiterole döndüğü modern zaman masallarında! Bir ebegümecinin yaralara merhem olan faydasında! Mucize, uzaklarda değil gerçekten de, her nefes alışımızda!
Bir şey diyeyim mi, mucize, ancak ona gerçekten çok ihtiyaç duyulduğunda gerçekleşir. O yüzden mucize ile umutsuzluk aynı soydan gelme kardeştir. İnanarak, mümkünse de gözler kapanarak tutulan dilek, edilen dua, arzunun şiddeti hızda duvara çarparak ruha geri döner. Ve içindeki tüm siyahların mumu söner. Çocukken daha çok inanılır mucizelere. Güneşin doğmasından tutun da, çikolatanın yapılışına, oyuncakçı dükkanından çizgi filmlere kadar her şey bir mucizedir çocuklara. Büyüklere kıyasla hayatın kendisinin bir mucize olduğunu sanmaları doğal bir tesadüf mü acaba. Küçükken hayaller mi büyük ya da biz büyüyünce hayaller mi küçülüyor yoksa?
Mucizeler sonsuzdur ama hiçbiri aşk kadar olağanüstü değildir. Koca yeryüzünde, Eros’un attığı oklarla aynı anda kalbinden vurulmak kaç kişiye nasiptir? Ben olmaktan biz olmaya dönüşen surettir aşk ve aslında mucizenin ta kendisidir.
Doğmak da mucize, bir çocuğun gülüşü de!
Mucize, aldığın nefeste, sevmekte, sevilmekte!
Kırmızı balonlarda, şarkı söyleyen dudaklarda, tuzlu gözyaşında!
Ve en büyük mucize;
Yaradan’ın özene bezene yarattığında, aynaya baktığında gördüğün şeyde,!
………………………………*…………………………………
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Festivali:İpek Yolu’nda! Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen ülkemizin yedi bölgesinde, yirmi şehirde gerçekleştirilen Türkiye Kültür Yolu Festivali, Anadolu ve Mezopotamya’nın eşsiz şehirlerinde, kültür, sanat ve tarih dolu etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Sonbahar, sanatın mevsimi valla, ‘festival gibisin katılmak istiyorum sana’ diyen koca yürekli Kenan Doğulu’ya selam gönderiyorum!
Haftanın Kaybı:Hollywood’dan! Hollywood'un efsanevi ismi, Oscar ödüllü Amerikalı oyuncu Diane Keaton, hayatını kaybetti! “Annie Hall”, “The Godfather”, “Something’s Gotta Give” ve “Manhattan” gibi unutulmaz filmlerin başarılı aktristi, 79 yaşındaydı. Bir yıldız daha kaydı beyazperdeden, ruhu şad olsun, nurlarda uyusun!
Haftanın Ödülü:Heyecanla beklenen ‘Nobel Barış Ödülü’ idi! Ve bu seneki Nobel Barış Ödülü, Venezuela'nın demokratik haklarını savunmak için verdiği mücadeleden dolayı Maria Corina Machado'nun oldu! Venezuela'da muhalefeti bir araya getiren kilit birleştirici bir figür olmasından ve demokrasi adına yaptığı önemli çalışmalardan mütevellit bu ödülü alan Machado’yu kıskanan isim elbette ki Donald Trump oldu. "Nobel Barış Ödülünü ben almalıyım çünkü 7 savaş bitirdim" diyen Trump, bu ödülü alacağına emindi ama olmadı. Ödülün gerçek bir demokrasi savaşçısına üstelik de bir kadına gitmesine sevindim! Yürekten tebrikler!
Haftanın Galibiyeti:Millilerimizin, Bulgaristan’a karşı kazandığı büyük zafer oldu! 2026 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri E Grubu üçüncü maçında, Bulgaristan ile deplasmanda karşı karşıya gelen A Milli Futbol Takımımız, mücadeleden 6-1 galip ayrıldı! Gruptaki puanını 6'ya yükselterek ikinci sıraya yerleşen millilerimizi yürekten kutluyoruz.
Bekle bizi Dünya Kupası! Emin adımlarla sana geliyoruz!
Haftanın Savaşı:Bildiğimiz yerden, bilmediğimiz ülkeden geldi! Yani ülkeleri biliyorduk da savaşacaklarını tahmin etmiyorduk! Geçtiğimiz günlerde Pakistan’ın Afganistan'da düzenlediği operasyonda 11 asker ve 19 militan hayatını kaybetmişti. Gerilimin yeniden artmasıyla savaş uçaklarının Pakistan’dan havalandı. Afganistan ise “Pakistan ile çatışıyoruz” açıklamasını yaptı! Birbiriyle sınır komşusu olan bu iki ülkenin arası, Pakistan'ın bağımsızlığını kazandığı ve Afganistan'ın Pakistan'ın BM'ye kabulüne karşı oy kullanan tek ülke olduğu 1947'den beri gergin! Valla bir siz eksiktiniz, hoşgeldiniz!
Siz savaşın, sizi savaştırıp göbeklerini kaşıyan emperyalist ülkeler de keyiflensin!